Jihyo; yirmi birinci yüzyılda hâlâ dinine çok bağlı olan bir ailede, rahibe olarak yaşamaktan sıkılmıştı. Ruhu ölüden farksızdı kendince.
Sana ise her haftasonu kiliseye gelirdi.
Sana, elinde tuttuğu pembe kağıt ile sarılı kutuya eliyle ritmik dokunuşlar yapıyordu. Bense onu dinlemiyormuşcasına ellerimde tuttuğum ve bayağı uğraş verdiğim örgümle ilgileniyordum.
"Yeni yıl, yeni şanslar mı getirir sahiden?"
Sanki yeni yılın bir önceki yıl gibi olmayacağına kendini inandırmak ister gibiydi ses tonu ve bunla herkesi inandırabilirdi.
Başımı sağa sola sallayıp odağımı bozmadan işime devam ettim. Sana sürekli kafamı bulandırıp duran bir faniydi benim için.
"Gülümsesen ve benimle konuşsan bu yıl farklı geçebilirdi Jihyo."
Sahiden öyle geçeceğine inanıyor muydu kendisi, dudaklarıma bir elimi bastırırken bu sözle kahkaha atmamaya çalıştım. Yıllardır ölü bir insan için hayat değişmezdir.
"Susacak mısın?"
Son zamanlarda olabildiğince her gün gelir, yanımda bir anısından bahseder, benden bir tepki bulamazsa bile konuşmaya devam ederdi.
Üstelik sanki bir daha konuşma hakkı olmayacak gibi kelimelerini ardı sıraya getirir, bitince hafifçe soluklanıp diğerine geçerdi.
Örgümü aşağı çekip düzeltirken "Bu kadar konuşmaktan cidden yorulmuyor musun?"diyerek devam ettim kaldığım yerden.
"Sen neden susuyorsan, ben de öyle olmasın diye konuşuyorum." Duraksayarak elindeki paketi eğik başıma karşı bana uzattı, ilk defa duyacağım bir şekilde sesli güldü. "Sen ölü gibisin Jihyo, ölü olmaya alışmışsın. Ama ben ölü olmayı kabullenemeyeceğim."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.