"Hadi... Hadi bebeğim çıkıyoruz?"
Beni beklemeden içeri geçerken arkasından odaya girdim, ayağıma ayakkabılarımı geçirirken odanın kapısına yaslanıp beni beklemeye başladı.
"Bu bebeğimler, güzelimler falan... Rahatsız oluyorum bu samimiyetten. Bu akşamdan sonra ben İstanbul'a döneceğim ve bir daha görüşmeyeceğiz. Hoş değil."
Ellerini ceplerine sokup sağ ayağını sol ayağının önüne atıp iyice lakayt bir tavra geçti.
"Hmm.. Aynen, döneceksin İstanbul'a."
Yatağın üzerinden elime telefonumu alıp kapıya doğru yürüdüm.
"Nereye gideceksek gidelim de bitsin şu iş artık. Gitmek istiyorum buradan."
Kapıya doğru yürümeme rağmen çıkmak için hareketlenmedi. Baştan aşağıya defalarca süzdü beni. Elbisemin ince ip askılarında dolandı önce gözleri, daha sonra dekoltemden gözüken göğüs çatalıma akarken bakışları bu işkenceye daha fazla dayanamadım. Çenesinden tutup yüzünü kaldırdım. Gözlerinin içinde yanan alev, sabah beni bulduğunda gözlerinde yanan ateşe çok yakındı.
"Çıkalım artık. Niye oyalanıyorsun çekilsene kapıdan.."
Doğrulup bir adımla sağ bacağını bacaklarım arasına attı. Beni kendine çekip vücutlarımızı birleştirdi. Panikle elimdeki telefonu düşürdüm. Daha ben ne olduğunu anlayamadan burnumla dudağım arasına dudaklarını bastırdı.
Havada kalan ellerimi panikle omuzlarına koydum, onu itmeye çalıştım ama bir milim bile oynatamadım.
"Dur! Dur ne yapıyorsun?" Panikle konuşmaya çalışırken üst dudağım onun alt dudağına sürtündü. Nefes alamıyordum artık. Dizlerimin bağı çözülmüştü sanki.
"Elbisen ... tenin... " elbisemin askısına işaret parmağını takıp bollaştırırken panikle elini tuttum.
"Yağız yapma! n'apıyorsun!?"
Parmaklarını parmaklarıma sarıp omzumda el ele tutuşturdu bizi.
"Çok güzel olmuşsun... aklımı başımdan aldı güzelliğin. Ay gibi teninde lacivert inanılmaz olmuş."
"Yağız... çekil. Ben.. ben iyi değilim. Dur."
Beni duymuyor gibi dudaklarını bu sefer burnumun ucuna değdirdi. Bir adım geri çekilirken benimle göz göze gelmeden eğilip yerden telefonumu aldı ve pantolonunun cebine koydu. Kapıyı açarken sağ eliyle sol elimi tutuyordu, ben onun bir adım gerisinde kalırken koridoru dolduran heybeti ile seri adımlarla asansöre yürüdü. Bense şok olmuş şekilde hiç bir tepki veremiyordum. Ben birleşmiş ellerimizi izlerken asansörün önüne geldik.
Asansöre binip zemine inerken ikimizde de tuhaf bir gerginlik vardı. Benim gerginliğimin sebebi belliydi ama Yağız'ın neden gergin olduğunu kestiremiyordum. O bu hikayenin neresinde kalıyordu, neden bu kadar olaylara dahildi bilmiyordum ama bu akşamı artık bitirmek istiyordum.
Annemle en son akşamüstü yazışmıştım. Neden aramadığımı üstü kapalı sorduğunda babamla Mardin'i gezdiğimizi, çok kalabalık yerlerde olduğumuz için arayamadığımı söylemiştim. Meva'da bir yandan sürekli mesaj atıyor ne olduğunu soruyordu. Benim aklıma uyup dedeme gitmemesi şimdilik iyi olmuştu. Daha ben ne olduğunu tam öğrenmeden bir de dedemin öğrenip dahil olması pek iyi olmazdı.
Bundan sonra ne olacaktı peki?
Annemle yaralarımız nasıl sarılacaktı... Hayatımızda bu kadar büyük yeri olan babamı nasıl çıkaracaktık hayatımızdan.. Çıkartmasak bu durumu nasıl hazmedecektik? Kafayı yemek üzereydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümra
RomanceEn yakınından gelen ihanet mi daha acıdır , yoksa hapsedildiğin bir zorbalıktaki soyadı mı daha acıdır ? Ya da engel olamadığın içindeki aşk filizleriyle baş edememek mi ? Genç bir kızın İstanbul dan koparılan ve Mardine hapsedilen hayatı ... K...