İyi okumalar 🌟
Esen rüzgar ıslak göz altlarıma ve kısa tşörtüm yüzünden açık kalan kollarıma bıçak saplanmış gibi hissettirirken avuç içlerimi gözlerime bastırdım, yürümemi yavaşlattım. Toparlanmam gerekiyordu. Toparlanmam, aklımı başımı almam ve bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Ağlayarak bu durumu değiştiremez, anneme bir kalkan olamazdım.
Düzlük alanı bitirmiş yavaş yavaş evlerin gözüktüğü yokuşun başına gelmiştim. Yabancı memlekette, yabancı sokaklarda ne aradığımı bilmeden yürüyordum.
Sabah'ın erken saatleriydi. Uyanır uyanmaz toparlanmış, Ali uyurken evden çıkmıştım. Dün gece onca soruma rağmen sadece silik bir gülümseme ile yüzüme bakmış ve ağzını bile açmamıştı. Beni yatağa yatırıp odadan çıkmış ve alt kattaki salonda uyumuştu.
Saçmalamıştım.
Tabi ki hepsi tesadüftü. Denk gelmiştik ve o bana yardım etmişti. Sadece şu an her şeyden herkesten şüphe duymaya müsait bir ruh halindeydim.
Ama geceyi geçirmiştim daha fazla yük olmak, onun benim yüzümden havaalanına kadar gitmesine sebep olmak istememiştim.
Gün iyice ağarmış, sabahın soğuğu kırılmaya başlamıştı. Telefonumu açamadığım için saate bakamıyordum ancak sekizi geçmiştir diye tahmin ediyordum. Annem uyanmış, kahvaltı sofrasına oturmuştur. Mardin'e geldiğimizden beri sesimi duymamıştı. Bir şeylerin yolunda olmadığını anlamış olmalıydı.
Ah annem...
Babamın papatyam diye sevdiği annem.
Babamın koca bir yalan balonuna hapsettiği annem.
Ve ben annemin kızı.
Annemin tatlı sitemde bulunduğu babacı olan kızı ...
O balonu annemin başında patlatacak olan kızı.
Nasıl söyleyecektim ne yapacaktım bilmiyordum ama annemi bu durumdan çekip alacak, babamdan boşandıktan sonra annemle ikimize bir dünya kuracaktım. Babam yoksa ben vardım. Annemin her şeyi olmayı bilirdim.
Ağrıyan başım ve şiş gözlerim yüzünden canım yanıyordu. Avuçlarımdaki yaralar sızlıyordu. Yokuşu yavaş yavaş tırmanırken bir taksi durağı bulabilmek umuduyla etrafıma bakındım ama yoktu. İlerde gözüken meydana doğru yürürken bir gözlemeci tabelasına denk geldim. Eski sandalyeleri olan küçük bir mekandı burası. Biraz dinlenmek ve telefon bulmak için içeri girdim. Tezgahın arkasındaki beyaz eşarplı, orta yaşlı kadın kapının sesi ile bana döndü.
"Buyur yavrum, hoşgeldin. Ama gözlemem yok daha yeni kardım hamurunu. "
Eşikten geçip kapıyı kapattım. Kadına doğru yürürken etrafı inceliyordum. Kimliğimi belli etmeli miydim? Emin değildim.
"Merhaba, hoşbuldum. Yok ben şey rica edecektim burada yabancıyım da telefonum kırıldı acaba sizde telefon var mı ? Bir arama yapsam? Ücretini veririm. Ya da yakınlarda telefon alabileceğim bir yer var mı?"
Kadın benim panikle konuşmamı sabırla bekledi. Tezgahın arkasından çıkıp yanıma gelirken önlüğünü çözmeye başladı.
"Gel bakalım, otur sen şöyle. Ben sana bir çay vereyim sen içerken ben sana bir tost yapayım sende o arada kimi arayacaksan ararsın. Gel bakalım."
Beni kapının yanındaki masaya yönlendirdi. Oturunca yorulduğumu hissettim, arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Gözlerim sızım sızım sızlıyordu, sabaha kadar uyuyamamış bir de üstüne saatlerce ağlamıştım. Rüzgar hafif eserken kadın tedirgin biçimde yüzümü inceliyordu. Önüme çayı koyup karşıma oturdu. Çaya iki şeker attım, karıştırırken sakince bardağı izliyordum. Kadın telefonu versin istiyordum bir an önce ama o beni izliyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümra
RomanceEn yakınından gelen ihanet mi daha acıdır , yoksa hapsedildiğin bir zorbalıktaki soyadı mı daha acıdır ? Ya da engel olamadığın içindeki aşk filizleriyle baş edememek mi ? Genç bir kızın İstanbul dan koparılan ve Mardine hapsedilen hayatı ... K...