0.7

112 13 16
                                    

"Baba!" Koşarken bağırmıştı küçük çocuk babasının kucağına atlamadan önce. Yanaklarına kendi minik bedenine ters, kocaman öpücükler kondurup sıkıca sardı minik kollarını babasının boynuna. Arkasındaki çocuğu görünceyse etrafındaki kollardan kurtulmak için çabalamaya başlamıştı. Babası anladığında dikkatlice yere koydu minik oğlunu, oysa koşarak gördüğü çocuğa sardı bu sefer de kollarını. Geri çekilip elinden tuttu, neşeyle evin içine çekmeye çalışıyordu. "Abi gel hadi sana yeni oyuncaklarımı göstereyim."

"Annem kızar Jeongin, gelemem ben." Çocuk kendini geri çekip başını eğdi. Kardeşi gibiydi küçük olan, üzgün görünce dayanamazdı. Ama annesinden azar işitmeyi de sevmiyordu, kendi üzülüyordu bu sefer de.

"Parka götürürüm ben de, orada beraber oynarız, değil mi?" Neşesinden hiçbir şey kaybetmeyen küçük kardeşine baktı abisi. "Oynarız," dedi titreyen sesiyle. "Oynarız tabii abicim." Sonra sıkıca sarıldı küçüğüne, belki de son defa.

Babası evden çıkıp abisini de alıp gittiğinde Jeongin içeride sinirden ağlayan annesinin yanına gitmişti. Anlayamamıştı tabii o yaşta hiçbir şeyi. O gündü Jeongin'in babası, abisi ve abisinin annesini son gördüğü gün. Hoş o kadını annesi pek sevmezdi, onun adına mutluydu da ancak en çok abisini görmemek üzmüştü ilk zamanlar. Aylar boyunca oyuncaklarını parka götürmüştü, abisi gelir de beraber oynarlar diye. Hiçbir zaman gelmedi.

Ertesi yıl almıştı hala gelmesini beklediği, çokça özlediği babasının ölüm haberini. Çok ağırdı minik bedeni için bu. Sanki kocaman adam gibi annesini teselli etmişti bir de.

Üzerinden yıllar geçince babasını da unuttu, abisini de. Babası ölmüştü, küçük olduğu için çok da bir şey hatırlamıyordu onunla ilgili şeyleri. Sadece fotoğraflar, boğuk anılar vardı. Abisi de annesinin görüşmesine izin vermediği üvey abisi olarak kaldı mazide, zaman geçtikçe onu da unutmuştu.

Yaşadıklarını çoktan kabullenmişti Jeongin, tabii yaklaşık yirmi dakika önceydi bu. Basit bir benzerlik gibi gelmişti önce ama kaşından başlayıp gözünün yanından devam eden, elmacık kemiğinin hizasında biten yaraya takıldı gözü. Resimlerinde de vardı aynı iz, Jeongin bebekken sebep olmuştu o yaraya, oyun oynarken... Koşarak boynuna sarılmak istedi bir tarafı, diğer tarafıysa bağırıp çağırmak, onu terk ettiği için hesap sormak... Ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Düşüncelerinde, hatıralarında öyle kaybolmuştu ki ne gözlerinden akan yaşları ne de tırnaklarının avuçlarında açtığı yaraların acısını hissetmiyordu.

Bunun gerçek olmasını istemedi, kabus olmasını istiyordu sadece. Birazdan uyanacak, Jisung'un attığı mesajları görecekti. Ama olmadı, rüya değildi. Karşısında dikilen gençlerin konuşmalarıyla da bir tokat gibi yüzüne çarpacaktı bu.

"Siktiğimin herifi, bir de laf verdik ağzına." Changbin siniri hedef değiştirmişti, Jisung ve Jeongin'den daha büyük derdi olmuştu bir anda. "Elime bir fırsat geçse var ya, mahvedeceğim kansızı." Yumruk yaptığı elini, açtığı diğer avucuna vurdu birkaç kez sertçe.

Minho arkadaşına yaklaşıp omzunu sıvazladı. "Yıllardır bekliyorum ben o fırsat için, sıraya geç." Hafif gülerek söylediği şeye aldığı cevap karnına inen hafif yumruk olmuştu. Tabii Changbin bu, hafif de vursa Minho'nun karnını tutup, iki büklüm olmasına sebep olmuştu.

"Minhocum, babacığına söyle, bir daha soyunma odasına gelmesin."

"Beni muhattap etme onla." Yüzünü ekşitmişti Minho konuşurken.

"Amınıza koyayım ikinizin de." Changbin sinirle söylenmeye devam ediyordu. Jisung ve Jeongin'i unutmuştu çoktan. Gençler ayaklamdığında dank etmişti onların da orada olduğu.

Gym Bro'mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin