"Abi şaka yapmıyorum, yarrak gördüm rüyamda amına koyayım."
Changbin'in beş dakika önce gruptan anlattığı şeyi yeniden anlatmasına karşı, yanındaki arkadaşları gülmekten yerlere yatmak üzereydi.
"Nasıl yarrak görmüş olabilirsin abi rüyanda?" dedi Hyunjin bir yandan gülmeye devam ederken.
"Bayağı şak diye... Büyüktü bir de aga!" dedi Changbin de sonunda onlara katılıp gülerken.
"Böyle diyince boyunca bir şey geldi gözümün önüne. 167 santim yarrak yani!" dedi bu kez Chris aynı Hyunjin gibi gülüşünü durduramadan.
"İyranç! İyranç adam!" dedi Hyunjin aniden gülmeyi bırakıp yüzünü ekşiterek.
Changbin'in eskiden oturduğu mahalledeki basketbol sahasının orada, dördü buluşmuş, sevgililerini bekliyorlardı.
Her şeyin başladığı yer burasıydı. İlk kez sekiz kişi olarak buluştukları yer burasıydı. Tabii o zaman şuandan çok daha farklı olsa da, yine buraya gelmek istemişti hepsi.
Basketbol oynayacaklardı beraber. Teklifi Minho yapmıştı, Changbin bu mahalleden taşınmadan önce Seungmin'lerin arkadaş grubuna yenilmiş olmalarını hala hazmedemiyordu. Onları yenmeyi kafaya koymuştu.
"Geliyorlar." dedi Minho az ileride gördüğü gruba bakarak. Hepsinin gözleri direkt olarak sevgililerini bulmuş, anlık kalp krizleriyle beraber hepsi donup kalmıştı.
Karşıdan gördükleri dört kişinin üzerinde de kolsuz basketbol formaları ve basketbol şortları vardı çünkü. Hepsi şort giymişti basketbol oynayacakları için, bunu o an düşünmüyorlardı. Muhtemelen Felix'in başının altından çıkmıştı bu formaları giyme fikri.
"Hayırdır, ne bakıyorsunuz far görmüş tavşan gibi?" dedi Jisung yanlarına ulaştıkları gibi, diğer üç arkadaşı da gülmüştü onunla beraber.
"Hanginizin başının altından çıktı bu fikir?" dedi Minho bir yandan üzerindeki ince hırkayı çıkarıp hızlıca sevgilisinin omuzlarına atarken. Tekrar gülerek dudaklarını Minho'nun yanağına bastırarak uzunca bir öpücük bıraktı Jisung.
"Ben dedim giyelim diye. Madem basketbol oynamaya geldik buraya, rahat rahat oynarız işte." dedi gülerek. Bir yandan Minho'nun yüzündeki ifadeye gülmemek için kendini sıkıyordu.
"Aynen öyle, normal zamanda da NBA takip ettiğimiz için bunlar vardı zaten. Giymeye yer bulamıyorduk." dedi Felix. Bu sırada da Hyunjin'in açık duran ağzını kapatması için çenesini hafifçe ittiriyordu.
Kısa bir sessizlik oldu aralarında. Sonra Jeongin ofladı.
"İyi ki bir şey giyzik yani üstümüze! Zikilmeye mi gelzik kuşum, gizip oynayalım hayzi."
Güldüler hepsi ona bakıp. Her zamanki gibi onları güldürmenin gururuyla gülümsemişti Jeongin de.
Oldukları yerde dikilmeyi bırakıp beraber az ilerisinde durdukları sahaya doğru ilerlediler. Akşam saatleri olduğu için sokakta kimseler yoktu. Özellikle geldikleri yer spor salonunun yakını olduğu için fazlasıyla boştu. Etraftaki birkaç evin ışıkları, sokak lambaları ve sahayı aydınlatan ışıklar hariç pek bir hareket yoktu ortalıkta.
"Takımları nasıl bölüştürüyoruz?" dedi Chan sahaya girdikten sonra hepsi eşyalarını kenara bırakmakla uğraşırken.
"Abi senle ben taş kağıt makas oynayalım. Kazanan istediği üç kişiyi alsın." dedi Minho bir yandan yanlarında getirdikleri basketbol topunu eline alırken.
Hızlıca başını aşağı yukarı sallayıp Minho'nun önüne doğru geçti ve elini kaldırdı Chan. Diğerleri de etraflarında durarak onları izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zortingen şıtrayze - chanmin
Fanfictionjeongin: zortingen yani abisi jeongin: hatta zortingen ne kelime baba zortingen şıtrayze