Bölüm 5 • Hastane Kokan Kız

1.6K 140 38
                                    

.:: Kaan Boşnak - Yorgunum ve Ağrılar ::.

Anneannemin anlattığı bir hurafeye göre uzun süre tavana durmadan bakıp derin düşüncelere dalarsan cinler sana musallat olur.

Saçma olsa da yapmaktan kaçınırdım hep. Ama şu an odamda, takım elbiseyle, saçlarım dağılmış bir şekilde, yorgun gözlerimle tavana bakarken bu inancın üzerini çizmiş hatta karalamıştım. Tam yarım saattir tavana bakıp derin derin Sadem'i düşünüyordum. Acım hafifler hafiflemez aralıyordum defterin kapağını. Böylece o da bana eşlik etmiş oluyordu.

Sadem'in bana bahşettiği acıyı seviyordum çünkü bunun bir sonu yoktu. Sadem ayrıldığım ya da beni terk eden kız değildi. O, sonsuzluğa uğurlanmış beni de yanlız bırakmıştı. Sabah kalktığımda ilk düşündüğüm, gece yatmadan hemen önce bile aklıma düşen kişinin varlığı artık soyuttu.

Göğsümün üzerinde açık duran defteri iki elimle tutup kaldırdım. Son yarım saattir aynı sayfa açıktı. O gecenin Sadem'in ağzından kaleme, oradan da kağıda akmış hali... Oysa ne kadar küçültmüş kendini gözümde, beni de bir o kadar yükseltmiş gözünde. Üst üste dizilmiş bir dizi tuğlanın üzerine oturtmuş beni, kendi de en dibine yaslanmış. Ben tuğlaları yavaş yavaş indirirken ona zarar vermişim. Üstelik vakit de yetmemiş dibe ulaşmaya...

Yutkunup çevirdim sayfayı.

Her tarafım hastane kokuyor. Üstüme üç farklı parfüm sıktım ama geçmiyor. Ben sinir krizi geçiriyorum ama bu bu koku çıkmıyor üzerimden. Benim kokum olmuş resmen, bütünleşmişiz. 'Hastane kokan kız' olmuşum...

Sakin olmalıyım, ağlamamalıyım. Bu ben değilim, bu sürekli ağlayan kız ben değilim. Eğer, şu an konuyu dağıtmazsam bir sinir krizi daha geçireceğim ve babam yine başımda beklemek zorunda kalacak.

Odamda öylece duruyorum, henüz hava aydınlanmadı. Saat 4'e geliyor.

Selim beni hastaneye götürdüğünde baygındım. Taki doktorlar cam parçalarını bilincim yerindeyken çıkarmaya çalışana kadar... Ben baygınım diye uyuşturacak hiçbir şey yapamamışlar.

Uyku ve uyanıklık arasındaki o ince noktadayken gözümün önünden onlarca görüntü geçiyordu. Hatırladığım tek şey hepsinin birer kabus oluşu.

Beni kendime getiren bacağımdaki keskin acıydı. Ağzımdan çıkan acı dolu sesle eş zamanlı araladım gözlerimi. Doğrulup -zor da olsa- doktorun önündeki bacağımı kendime çektim. Acı çok fazlaydı.

Selim yanımda, ayakta duruyordu. Gözyaşlarım ve acı dolu haykırışlarım karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Arda ise üzerinde oturduğum sabit sedyenin alt kısmında, dizlerini kırmış bana bakıyordu. Yüzünde az da olsa 'zavallı sen' ifadesi taşıyordu.

"Sakin ol, şimdi seni uyuşturabiliriz..." tarzı şeyler söylüyordu doktor. Sözüne devam etmeden böldüm onu:

"İstemiyorum!" Sesim o kadar titrek çıkmıştı ki şimdi düşününce bile irkiliyorum.

Yanımda duran Selim tek hamleyle başımı kollarının arasına alarak beni göğsüne bastırdı. Başım üzerinde taşıdığı deri cekete değerken birkez daha "İstemiyorum!" diye bağırdım. Sesim Selim'in göğsüne çarptığı için daha da boğuk çıkmıştı.

"Hiçbir şey hissetmeyeceksin." dedi kulağıma, fısıltıyla. Sır verircesine söylediği bu üç kelime haykırışımı durdurmaya yetmişti. Sanki bisikletten düşüp dizimi yaralamıştım, Selim de beni teselli ediyordu babamın rolüne bürünerek.

SademHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin