Bölüm 23 • Kapı

999 88 28
                                    

.:: Demet Evgar - Farketmeden ::.

Bilinmezlik, belirsizlik, endişe, telaş ve daha nice farklı duyguyu ruhsal karmaşama katıp daha sabah olmadan uyandım o gün de. İki kişilik öğrenci evimizde birkaç gün geçtikten sonra bayatlayan her şeyin aksine Arda'yla aramızdaki soğukluk oldukça tazeydi. Nasıl bu hale geldik ya da nasıl böyle kalabildik bilmiyorum. Sanırım hayatımdaki tüm insanları teker teker kaybediyordum.

"Kaybetmek..."

İçimde dolaşan bu fiil dilimde can bulduğunda istemsizce titredim. Ya bu fiilin ağırlığının üzerime yaptığı baskıdan ya da tamamen korkudandı titreyişim, emin olamıyorum. Isıtıcının düğmesini açıp ortaya çıkardığı loş ışıkta suyun kaynamasını bekledim. Önce demlik çıkardım üst dolaptan ama o kadar çayı içemeyeceğim düşüncesiyle tekrar yerine koydum. Onun yerine poşet çayla, kulplu bir bardakta yaptım çayımı.

Öyleyse kalabalık demlik, yalnızlık ise kulplu bardaktır.

Odama dönüp son final sınavının notlarına göz gezdirdim. Gün doğarken ise odamın ışığını kapatıp parmaklarımı bardağımın kenarında kurumuş çay damlalarına dokundurarak ne olacağı belirsiz bir güne daha merhaba dedim. Üzerimi giyinip erkenden çıktım evden. Bir simitle karnımı doyurduktan sonra okulun yolunu tuttum. Erkenden gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla sallana sallana kütüphaneye doğru yürüdüm. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra bir süre kapının önünde durup nereye oturacağıma karar vermeye çalıştım. Daha erken olmasina rağmen benim dışımda birkaç kişi daha vardı kütüphanede. En uca bucağa saklı masayı bulup oraya doğru yürüdüm ağır adımlara. Belki yanıma birileri oturur diye atkımı bırakıp sahiplendim ahşap sandalyeyi.

Dönemin son sınavına yeterince çalışmıştım ama yine de açtım notlarımı belki köşe bucakta bir şeyler unutmuşumdur diye. Bu sınav çoğu kişi için tatilin erken başlıyor olması demekti ama benim için pek anlamı yoktu. Aslında İstanbul'u biraz terk edip İzmir'in kollarına atlamak, biraz anne yemeği tadıp abimle kumanda kavgası yapmak bana iyi gelebilirdi ama benim hala kafede çalmam gereken şarkılarım vardı.

Sınavda Şilan'la aynı sınıfa denk geldim. Onun hiç tanımadığım arkadaşlarıyla çevre sorunlarını tartıştım bir süre. Sınavım ise gayet iyi geçmişti. Lakin yine de moralim pek iyi değildi. Kafeye uğrar oradan da eve gider iyice bir uyurum, diye düşünüyordum merdivenlerden inerken. Şilan'a veda etmek için ona döndüğüm sırada Erdem, Mustafa ve Pelin'den oluşan grubun bize doğru geldiğini gördüm.

"Kimler şehrine gidiyor bakalım?" diye sordu Pelin selamlaşma faslının ardından.

"Ben gidiyorum. Selim ise derece yapmasına rağmen burada, İstanbul'da kalıyor." diye hem benim adıma hem de kendi adına konuştu Şilan. Tüm gözler bana döndüğünde dudak büküp omuz silktim.

"Neyse, hadi bir şeyler yapalım." dedi Erdem. Gözleri ara sıra Şilan'a takılıyor, hemen sonra büyük bir suçlulukla geri çekiliyordu.

"Aslında ben gelemem, bavul falan hazırlamam lazım. Çok işim var yani." diye yanıtladı Şilan. Hiçbir ısrarın Şilan'a tesir etmeyeceğini bilen grup bu kez bana döndüler yanıt almak için.

"Benim kafeye gitmem lazım. Sonra da dinlenirim diyorum..." Biraz ısrar ettikten sonra gelmeyeceğimi anlamışlar ve vedalaşma faslını başlatmışlardı. Tam arkamı dönmüş giderken Arda'nın grupta bulunmadığını fark ettim. Çok geç olmadığını umarak sordum:

"Arda nerede?"

"Akşama bilet kalmamış o da sabah bileti için apar topar otogara gitti erkenden." dedi Pelin.

SademHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin