"Ne?! Sakin ol, konum at bana çabuk! Geliyorum ben. Sakin ol."
"T-tamam" hemen konumu Emine'ye attım ve telefonu kapattım. Tabi ki polisi aramak gibi bir hata yapmayacaktım. Telefondan İnstagrama girip keşfette dolaşmaya başladım. Birden kapı son sesle açıldı. Gelen o adamdı. Çok sinirli gözüküyordu. Acaba neye bu kadar sinirlenmişti? Hemen yanıma gelip telefonu elimden çekti. "Ne yapıyorsun sen? Ne hakla telefonumu alırsın sen?!
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun Nuriye?"
"Bana karışmaya hakkın yok!" Bileğimi sert bir şekilde kavrayıp beni ayağa kaldırdı.
"SENİ UYARMIŞTIM NURİYE!" Bileğim çok fena acıyordu. Adamın bağırmasından çok bileğimin acısına odaklanmıştım.
"B-bırak k-kolumu!" Beni umursamadan aşağı kata sürüklemeye başladı. Evet sürüklemeye başladı. Ben 1.65 boyum ve 36,5 ayaklarımla 1.90 boyu ve 48 numara ayakları olan adama yetişemiyordum. Onun bir adımı benim 4 adımımdı. Beni ortasındaki kocaman masayı çeşit çeşit yemeklerle donattığı bir odaya getirdi. Ne yapacaktık biz burada? "Beni neden buraya getirdin? Ne yapacağız burada?"
"Yemek yiyeceğiz bebeğim." Masada kelle paça vardı. En sevdiğim yemekti. Nasıl biliyor benim en sevdiğim yemeği?
"Sen benim en sevdiğim yemeğin kelle paça olduğunu nerden biliyorsun?"
"Seninle alakalı bilmediğim hiçbir şey yok güzelim. Bisiklete binmeyi sevdiğini, kavunlu dondurmayı sevdiğini, en sevdiğin içeceğin ayran olduğunu hatta dakikada 25 defa nabzının attığını bile." Ne? Bunların hepsini biliyor olamaz değil mi?
"S-sen bunları nereden biliyorsun?"
"Sana mafya olduğumu söylemiştim güzelim" bana göz kırpıp masanın en başındaki sandalyeye oturdu. Bende oturup yemek yemeye başladım. Kelle paçanın suyuna ekmek banarken beni izliyordu.
"Adın ne?" Birden ona yönettiğim soruya şaşırmıştı.
"Şükrü Elikan."
"İsmin çok güzelmiş."
"Senin gibi bebeğim."
"Kaç yaşındasın?"
"26 bebeğim"
"Aramızda 4 yaş varmış." Yemeğime odaklanmaya başladım. En son bittiğinde tabağımı güzelce ekmekle temizledim. En son tam masadan kalkacakken bana seslendi.
"Yukarıda odanda temiz kıyafetler var. Odanın banyosunda gerekli her şey var. 3 gündür buradasın bir duş al iyi gelir."
"Tamam Şükrü abi."
"Abi mi?"
"Aramızda 4 yaş var. Ne dememi bekliyorsun?"
"Abi deme bebeğim lazım olur." Anlam veremiyordum. Ne demeye çalışıyordu bana?
"Ne demek istiyorsun sen?"
"Buraya gelirken sana benimle evleneceksi demiştim güzelim. O kural hâlâ geçerli." Zaman durmuş gibiydi. Ben abim yaşındaki adamla mı evlenecektim?
"Seninle asla evlenmeyeceğim Şükrü!"
"NURİYE SANA KAÇ DEFA SESİNİN TONUNA DİKKAT ETMEN GEREKTİĞİNİ SÖYLEYECEĞİM?" Birden bağırınca arkama bile bakmadan odaya çıkmış üstümü çıkartıp kendimi banyoya atmıştım. Kesinlikle kapıyı kilitlemek gibi bir hata yapmayacaktım. Şampuanın kapağını açınca Şükrü'nün kokusu burnuma dolmuştu. Her yer buram buram çam ağacı kokuyordu. Hemen suyu açıp ıslak saçlarıma şampuanı döküp ovalamaya başladım. Birden odanın kapısının açıldığını duydum. Banyo kapısına doğru ayak sesleri geliyordu.
"NURİYE NEREDESİN" Birden bağırmasıyla ödüm bokumla beraber dans etmişti.
"GİT BURADAN YALNIZ KALMAK İSTİYORUM" Tanrım kapıyı kilitlemedim mi? Sesler kesildi. Sanırım gitti.
Yarım saat sonra...
Yarım saatin sonunda duştan çıkmış bornozumu giymiş dolaptan ne giyeceğimi seçmeye çalışıyordum. Alt çekmecelerden birini açınca Şükrü ve benim iç çamaşırlarım yan yanaydı. Ne yani ben her iç çamaşırı almak istesem onun iç çamaşırlarını mı göreceğim? O da benimkileri görücek. Birden kapı son ses açıldı. Şükrü gelmişti.
"Çıkar mısın? Giyineceğim. Ayrıca iç çamaşırlarımız neden yan yana? Ya seninkileri yanlışlıkla giyersem?" Kaşlarını kaldırdı. Bu dediğim niye şaşırttı ki?
"İç çamaşırlarımızın yan yana olması, birbirimizi asla bırakmayacağımızın bir sembolü. Ayrıca sen benden utanıyor musun? Ben senin müstakbel kocanım anladın mı?" Dedi sinirle. Dalga geçiyordu herhalde.
"Ne? Kocamda olsan senin karşında giyinmem! Çık odadan!" Sinirlenmiştim. Böyle düşünmesi beni sinirlendirmişti. Bu sefer sesini yükselten ben oldum.
"Sana daha kaç kere bağırma diyeceğim?" Sakin kalmaya çalışıyordu.
Omuz silkip "çık artık!" Dedim. peki dercesine kafasını salladı. Son kez beni süzdü ve çıktı. Sonunda ya!
Dolaptaki kıyafetler çok kötüydü. Yarısı ayin yapmalık kıyafetlerdi. En sonunda mavi pantolon ve üstüne kısa bir kazak giydim. Kapıyı açıp aşağı inmeye başladım. Şükrü yine bağırıyordu. Boğazı hiç ağırmıyordu bağırmaktan.
"Ne demek Abdullahı bıraktık? Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? O benim karıma 2 salilseliğine baktı!" Diye kükredi. Karım dediği ben miyim? Yoksa evli miydi? Hemen aşağı inip,
"SEN EVLİ MİSİN" diye bağırdım. Bana salak mısın der gibi bakıp kaşlarını çattı.
"Senden bahsediyordum? Ayrıca evli olsam sana bakmazdım. Ben aldatmam" dedi üstüne basa basa. Nedense sevinmiştim.
"Yaa aşkım, ayrıca sen beni kıskandınmı?" Diyip gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Sana iki saliseliğine bakanı pişman ederim!" Diye tısladı.
"Onu öldürdünüz mü?" Diye korkarak sordum.
"Az önce duymadın mı? Ayrıca öldürmüş olsam üzülür müydün? Yoksa ondan hoşlanıyor musun?" Diye üzerime yavaş yavaş gelerek sordu. Sinirlenmiştim. Bunu düşünmesi beni kırmıştı.
"Nasıl böyle düşünürsün?" Diye hayal kırıklığıyla sordum. Bana 2 saliseliğine bakan adamı nasıl sevebilirdim?
"Sevmiyorsun yani?" Diye sordu. İçi rahatlamıştı.
"Tabii ki hayır, ayrıca senide sevmiyorum" dedim. Bu dediğim onu sinirlendirmiş olacak ki belimden tutup duvara yasladı. Aramızda çok az mesafe vardı. Üstüne basa basa.
"Sevdireceğim" dedi. Kaşlarımı kaldırdım
"Yani sen beni seviyor musun?" Diye sordum. Gerçekten seviyor muydu? 48 yada 49 numaralı ayağıyla bana dahada yaklaşıp.
"Bu sene ödeyeceğim vergi kadar" dedi. Tam, ne kadar ödeyeceğini soracakken kapı çaldı.
Bölüm sonu
Vergi detayı çok önemli bir detay