*Dora*
Nefes al. Nefes ver. Sakin ol. Dora bunu yapabilirsin. Evet, evet sakin olabilirsin. Yanındaki gerizekalıya aldırma.
''Heeeeeeyy! Doraaaaaaa! Benim gibi mükemmel birisi ile koşuyor olmak nasıl bir his?''
''Koşmak mı? Sen mi?''
Siz onun dediğine bakmayın. Koşan kişi benim, kendisi ise arabayla yanımda beni takip ederek koştuğunu sanan bir parazit. Evet, kendisi benim hayatıma parazitlik yapan bir parazit. Her an bir yerlerden fırlayarak hayatımı mahvetmeye çalışan bir parazit.
Alayla bakan gözleriyle beni süzdü ve devamında dudakları muzipçe bir gülümsemeyle kıvrıldı.
''Kasların eskisi gibi değil. Antrenmanlarına devam edemiyor musun yoksa? Oooooo! Dora gücünü mü kaybetmiş?'' diye dalga geçti.
İşte şimdi beni zayıf noktamdan vurmuştu. Bana. Güçsüz. Dedi. Bana...
''Kimin suçu? Şu an 3 kilometreyi aşmış olmam gerekirken kim beni yavaşlatıyor acaba?!''
diye öfkemi kontrol etmeye çalışarak söylenmeye başladım. O ise zevkten dört köşe olmuştu. Beni öfkelendirmek hobilerinden bir tanesiydi ve bunu günde yüz defa yapmazsa geceleri uyuyamıyordu bundan eminim.
''Bilemiyorum. Bence senin suçun kondisyonun oldukça düşük.'' Dedi.
Bu çocuğu parçalamak istiyordum. Hemen şurada arabanın penceresinden kafasına yapışıp onu ölesiye pataklayabilirdim. Üstelik hava daha yeni aydınlanmaya başlamış ve sahil yolunda da kimsecikler yoktu. Burada işlenecek bir cinayetten kimsenin haberi olmazdı. Hem beni bir komando yetiştirmişken cinayeti kolaylıkla örtbas edebilirdim ama hayır. Ben şiddete karşı bir insanım. Derin bir nefes aldım. O ise hala vereceğim cevabı merakla bekliyor ve beni sinirlendirmek için fırsat kolluyordu. Öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum.
''S*ktir git, Koray!!'' diye bağırdım.
Koray da elini kulağına dayayarak duyamamışçasına kulağını bana doğru yaklaştırdı ve
''Neeeeeeeee duyamadım ! Beni seviyor musun?!'' diye bağırdı.
Az önce ağzımdan dökülen sözcüklere ben bile inanamadım ama hak etmişti. Şu güzel bir bahar sabahı beni sinirlendirmekte neyin nesiydi? Fakat biraz fazla bağırmış olacağım ki evlerden birinin penceresi açıldı ve pencereye çıkan emekli bir amca benim sözlerimi eleştirdikten sonra günümüz gençliğinin nereye gittiğine dikkat çekmiş, kendini gençliğinden birkaç kareyi bize aktarmış ve bizi fırçalamayı da unutmamıştı. Koray sayesinde bu tür şeyler yaşamaya o kadar alışmıştım ki günlük rutinim haline gelmişti. Onun yüzünden azar işitmez isem rahat edemiyordum.
Koray, sinirli emekli amcamız pencereyi kapattıktan sonra hayıflanarak
''Görüyor musun, senin yüzünden ne kadar kötü laflar işitmek zorunda kaldım?'' dedi.
Sinir katsayım git gide artıyordu. Eğer daha fazla şansını zorlarsa onu gerçekten öldürebilirdim. Bir anda durdum ve ters yöne doğru koşmaya başladım. Evet, bu Koray'dan kurtulmamın tek yoluydu ve o arabayla bu tek yön caddeden çıkmasına imkan yoktu. Arkamdan gelen korna seslerine aldırmadan koşmaya devam ettim.
Fakat Koray'ın arabayla geri geri gelip önümü kesmesiyle durmam bir olmuştu. Bu sabah da Koray'dan kaçma planlarım suya düşmüştü. Koray arabanın penceresinden kafasını uzatarak
''Biliyorsun bu bilmem kaç beygirlik araba senin bacaklarından daha hızlı.'' Dedi sırıtarak.
Oflayarak nefesimi dışarı verdim. Haklıydı.
''Hadi gel. Seni evine bırakayım. Yoksa seni rahat bırakacağımı zannetmiyorum. Nereye gidersen git önünü keserim.''
Benden beklenmeyecek bir davranışla sakince ilerleyip arabaya bindim. Emniyet kemerini taktım. Koray ise dikkatle beni inceliyordu.
''Bana dayanamıyorsun biliyorum.'' Dedi ve sırıtarak arabayı sürmeye başladı. Evet ona dayanamıyordum. Beni sinirden deliye çeviriyordu.
Yol boyunca ikimiz de konuşmadık. Sadece etrafı izlemekle yetiniyordum. Ölüm yıl dönümü yaklaşan dedemi ve ben daha hatırlayamayacak kadar küçükken kazada ölen anne babamı düşünmeye başladım. Keşke bu hayatta yalnız başıma kalmasaydım çünkü yaşamak, hayatta kalmaya çalışmak hiç de kolay değildi eğer sizi öldürmek için fırsat kollayan akrabalarınız varsa.
Cebimdeki telefonun titremeye başlamasıyla düşüncelerimin arasından sıyrıldım. Bunları düşünüp de depresyona falan girecek değildim. Güçlü olmalıydım. Dedemin bana öğrettiği ilk şey buydu. Güçlü ve cesur olmak. Telefonu açtım. Arayan karşı komşum Bahriye teyzeydi.
'Dora! Az önce bahçeye birisi girdi. Kültigin havlamaktan çatlayacak. Koş gel kızım! Bak kötü şeyler olacak içimde sıkıntı var. Hissediyorum.'
'Tamam Bahriye teyze. Telaş etme. Hemen geliyorum!'
Bahriye teyze; hislerine son derece güvenen, her türlü vesveselerin kurbanı, evli ve 3 çocuk annesi, kızlarını evlendirme derdinde olan ve çocukluğumdan beri bana yardımcı olan ve benim gereksiz ciddi tavırlarıma katlanan yegane insandı.
Koray'ın bir şey demesine fırsat vermeden ''Biraz daha hızlı süremez misin şu lanet arabayı!'' dedim. Koray ise binbaşısından emir almış asker gibi büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla gözlerini yola dikip bir an da hızını arttırdı. Onun bu hali komiğime gitmişti. Şu polisiye filmlerdeki her işi batıran acemi polisler gibiydi.
Kültigin ise dedemden bana kalan en iyi arkadaştı. Kendisi bir Alman kurdu olmasına rağmen ismi eski Türk kağanlarından birisinin ismiydi. Dedem adeta eski Türk kavimlerindeki komutan ve yöneticilere aşıktı. Cengizhan adındaki papağınımıza
'Alp Er Tunga öldi mu?
Issız ajun kaldı mu?
Ödlek öçin aldı mu?
Emdi yürek yırtılur.' Dizelerini bile öğretmişti.
Ve şimdi de ben dedemden bana kalan emanetleri korumaya çalışıyordum. Koray evimin olduğu sokağa girince gözlerim etrafı dikkatlice taramaya başladı. Bahçe kapısı açıktı ve içeriden inlemeler geliyordu. Hemen arabadan inip eve doğru koşturdum. Her kim geldiyse bahçedeki bubi tuzaklarımdan birisine yakalanmıştı. Evet bunu da dedemden öğrenmiştim. Hatta bahçe duvarlarındaki tellerde 220 W elektrik dolanıyordu ve eğer dokunursanız patates gibi kızarmanız 1 dakikayı bile almazdı.
Bu arada Koray ise gözüne güneş gözlüklerini takmış kollarını göğsünde kavuşturmuş Bahriye teyzenin anlattıklarını büyük bir ciddiyetle dinliyordu. Sanki vatan elden gidiyormuş da tek kurtarıcımız o kalmış gibi...
Bahçe kapısından 1,5 m içeride kuzeye doğru hafif bir patlayıcı yerleştirmiştim. Bu patlayıcı en fazla ayakkabınızı parçalar, büyük sancılara sebep olurdu. Kimin tuzağıma yakalandığını merak ediyordum. Yine şu iflah olmaz akrabalarım beni öldürmesi için birisini mi kiralamıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret = Aşk?
Romance*Koray* '10 yaşından beri silahlarla yatıp kalkmak nasıl bir duyguydu? Akrabaların tarafından öldürülmeye çalışılmak nasıl bir duyguydu? Yaşıtların parklarda oyun oynuyorken sen atış talimi yapıyordun. Annen ya da baban yoktu. Tek varlığın emekli bi...