8. Bölüm: Diyarbakır (2)

156 15 2
                                    

*Dora*

Sabah belimdeki ağrıyla gözlerimi açtım. Kollarımı ve bacaklarımı iki yana açmış gayet rahat bir şekilde yatıyorken nedendir bilinmez belimin normalden daha yüksekte olduğunu fark ettim. Kafamı geriye attığımda sert bir şeye çarpınca acıyla inledim. Belimin neden yüksekte olduğunu çözmeye çalışıyorken tam altımda bir şeyler kıpırdadı ve erkeksi, kalın bir inleme tüm odayı doldurdu. Gözlerim kocaman açılmış, tüm hislerim altımda kalkmaya çalışan Koray'a odaklanmıştı.

Koray yüzüstü bir şekilde yatıyorken ben gelip sırt üstü bir şekilde onun üzerine çıkmıştım. Bir utanç dalgasının bedenimi kapladığını hissettim ama tabi ki bozuntuya vermeyecektim. Şimdi o uyanmadan yavaşça üzerinden inecek ve uyuyor numarası yaparak hiçbir sorumluluk kabul etmeyecektim. Tam yavaşça yan tarafa kayıyorken Koray belime sarılıp çıplak göğsünü sırtıma yasladı. Biraz aşağıya kayıp çenesini omzuma dayadı. Bir dakika... Bir dakika... Çıplak mı?! Koray çıplak mı?!

O, az önce vücudumu saran utanç duygusu kendini hararetli bir öfkeye bıraktı. Bu öfkeyle beraber yaptığım tüm planlar bozulmuş yatakta tepinmeye başlamıştım.

''Bırak beni pis sapık! Bırak!''

Her ne kadar Koray'ın kolları arasından kurtulmak için debelensem de o kadar çok kollarını sıkıp, bana o kadar çok yapışmıştı ki neredeyse böbreklerim, midem, tüm değerli organlarım ağzımdan dışarı fırlayacaktı. O kadar çok yatakta tepinmiştim ki en sonunda yorularak Koray'a teslim oldum. Bir süre hareketsiz kaldım. Koray kollarını çektiğinde ona çemkirmek için hazırlanıyordum ki beni belimden yakalayıp kendine döndürdü. Şimdi ise yüz yüze bakıyorduk. Tüm öfkemin bir anda eriyip gittiğini hissettim. Dur bir dakika aslında eriyen öfkem değil bendim.

Gözlerim Koray'ın köprücük kemiklerine takılmıştı. Ne kadar yalanası, öpülesi şeydi onlar. Gözlerimi zorla oradan alıp gözlerine diktim. Gözünde bir takım hayvansı duygular dolanırken kendime hakim olmaya çalışıyordum. Bir erkeğin beni bu kadar etkilemesine izin veremezdim ama zaafım olan o köprücük kemikleri çok... çok güzel gözüküyordu. Kafamda bin bir fesat düşünce dolaşırken Koray'ın sesi ile kendime geldim.

''Bu kadar kızmana gerek yoktu, prenses.'' Dedi oldukça sakin ve yumuşak bir ses tonuyla.

Ve dudaklarına belli belirsiz bir tebessüm kondu. Gözleri ise beni incelemeye koyulmuştu. O, bana böyle yemekmişim gibi baktıkça utanıyor, utanıyor adeta yatakla bütünleşiyordum. Gözlerimi gözlerinden çekmemek için kendimi zorla tutuyordum. Eğer çekersem utandığımı anlayacaktı. Kaşlarımı olabildiğince sert çatmaya çalışarak

''Seni sapık herif!'' deyip Koray'ı yataktan aşağıya doğru tepikledim.

Koray büyük bir gürültü ile yere yapışırken bu sözün altında da kalmadı tabi ki.

-Sapık mı? Kendinden mi bahsediyorsun?

-Ne diyorsun lan sen?!!
İşte tam bu anda öfkem o kadar büyümüştü ki büyük bir deprem dalgası gibi beynimdeki sinir kanallarını çatlatıyor adeta düşünmeme engel oluyordu.

Koray ayağa kalktı. Tek kaşını kaldırarak ''Ne yani sabah sabah üzerimde tepinen başkasıydı mıydı?'' dedi alayla sırıtarak. Şu an yerin 10 metre derinliğinde olmayı diledim. Başımı yere eğdim. Bunu kabullenemiyordum.

''Sanki kız peşinde koşan benim!'' dedim ve banyoya girdim.

Kapıyı da bayağı fena çarpmıştım. Kendimi trip atan ergenliğin nirvanasına ulaşmış kızlar gibi hissediyordum. Yüzümü bol suyla sayamadığım kadar çok kez yıkadıktan sonra aynada kendime baktım.
'Ben bu çocuktan ölesiye nefret ediyorum değil mi?' Aynada başını sallayan yansımama baktım.

Nefret = Aşk?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin