Büyük evin küçük hapisi. Küçük hapisin güzel süsleri. Güzel süslerin ise acı verici mutluluğu. Belki de çokta mutluluk değildir, kim bilir?
Yemyeşil çiçekler balkonda dizilmiş, canlılığıyla her yere renk katıyordu. Yalnızlığı gidermeye çalışmak için bir nevi kurtuluştu. Çiçeklerin hemen karşısında anne ve kız karşı karşıyaydı.
“Gitmek istiyorum. Bende herkes gibi gitsem olmaz mı? Neden evde tutuluyorum?”
“Çünkü sen diğerlerinden ayrısın. Güzel kızım, bunları zamanında annen yaşayamadı. Baban bile ailesi yüzünden vasat bir durumdaydı. İkimizde senin iyiliğin için, yaşayamadığımız hayatı yaşatıyoruz.” Anne, kızına doğru şefkatle konuşuyordu.
Küçük kız başını ovalayıp durumu annesine açıklamaya çalıştı.“Hiç arkadaşım yok. Bu evde yalnızım, en kötüsü ise kazandığım üniversiteyi bana uzaktan okutmanız!”
Anne ellerini bağlayıp gözlerini tehditkar şekilde kıstı.“Daha fazla açıklama yapmanı istemiyorum, Azize. Bunlar senin iyiliğin için diyorsam, konu bitmiştir.”
Azize'nin sinirden gözleri dolmaya başladığında, konuşmayacak hale gelmişti. Sinirlendiği zaman sesi titrer ve zar zor konuşarak kendisini ifade ederdi. Annesi ve babası yüzünden, kazandığı üniversiteyi uzaktan okumak zorunda kalmıştı. 4 yılı sadece boşa gidiyordu.
Kendini açıklayabilmek için derin bir nefes aldı.“Ne olduğunu bilmiyorum. Neden bir anda böyle oldunuz? Liseye gidip gelmiştim, şimdi bana bu yaptığınız.. Saçmalık.” Annesinin hiç umursamadığını farkettiğinde gözyaşlarını tutamayıp arkasına döndü. Anlatamıyordu.
“Anlayacaksın, kızım.” Annesi yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledi. Çıkmak üzereyken aniden durdu ve kızına döndü. Onun bu denli ağladığını gördüğünde hiçbir tepki vermeden çıkıp gitti.
Azize gözyaşlarını yavaş yavaş silip eline telefonunu aldı. Bir numara çevirip en yakın arkadaşını aradı.
Arkadaşı açmıyordu.
Azize telefonu kulağından çekti. Şuan yalnız hissediyordu. Ne zaman kötü hissetse, arkadaşını araması yetiyordu. Onun yanında mutluydu.
Kafasını gökyüzüne çevirdi. Üniversite başlamış olmalıydı.
“Geç kalmamak en iyisi. Herkesten sonra gelip kapıdan içeriye girdiğinde bütün gözler sana dönüyor.” Nilay, Işıl ile oturmuş ders öncesi sohbet ediyordu.
Işıl ile küçüklüğünden beri arkadaştı ve Işıl'ın her şeyden haberi vardı. İlk aşkından tut, nefret ettiğine kadar.
Bir gün Işıl'ın Nilay'a,“Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok, aynı üniversiteyi yazıp gidelim.” demesiyle birlikte şuan yanyanaydılar. Bunu demesinin sebebi ise uzun zaman önce Selin isimli arkadaşları ile araları bozulmasıydı.
Nilay eski sevgilisi yüzünden her zaman içten içe büyük bir darbe almıştı. Onu unutmak için çok fazla çaba sarf etmişti. Ama bir gün Selin, doğum günü partisinde hem Nilay'ı, hemde Nilay'a yara veren kişiyi aynı partiye davet etmişti. Nilay gelemeyeceğim dediğinde, tüm bağları ansızın orada kopmuştu. Çünkü Selin ikisini bir seçim olarak görebilmişti.
“Katılıyorum. Şu nota bak, bunlar senin için önemli olabilir.” Işıl elindeki notları Nilay'ın önüne kattı. Ardından yanındaki suyu alıp içtikten sonra gökyüzüne bakıp sırıttı.“Belki eğleniriz diyordum ama eğlenmeyi bırak inek öğrenciler gibi çalışmaya devam ediyoruz.”
Nilay kahkaha atıp Işıl'ı dürttü.“Ne o? Çok çabuk mu sıkıdın?”
Işıl geçmişini hatırladı. Fazla çalışmalar, ruhsal sıkıntılar vb. Bunları bir daha asla istemediği için şuanki haline daha çok gülümsemesi gerektiğini düşündü.“Kim eskiye dönmek ister yahu? Şuanki halimden sıkılmam ona hakarettir.”