Bölüm 3: Plan

546 35 8
                                    

Yüzümde kuruyan gözyaşlarım göz kapaklarımı tuzdan bir tutkal gibi birbirine yapıştırmıştı. Tıkalı burnuma rağmen, yeni yeni düzene girmiş nefesler alabiliyordum. Burnumu çekip, cenin pozisyonunda altına saklanmış olduğum yorganıma biraz daha sarındım.

Bir başka gece, bir başka kabus... Levent'i uyandırdığım bir başka panik atak. Kan, ter, gözyaşı ve ara sıra eşlik eden, bu gece de eşlik etmiş olan, bir parça kusmuk ardından, her zamanki gibi sakinleşmeyi bir şekilde başarmış ve yatağıma dönmüştüm. Ağladıktan sonra gelen bir yorgunluk vardı üzerimde. Bedenim kasılmayı bırakmış, tedirginliğim dinmişti. Fakat o tedirginliği hatırlamaya bile cesaret edemiyordum. Sanki hatırlasam, zihnimin orta yerinde hortlayacak bir canavarın adını fısıldamış olacaktım. Ne de iyi kulakları vardı canavarın! Gerçekten de hortlardı. Bir kere daha Demir'in silüetine bürünür ve boğazıma yapışıverirdi.

Bunun yerine, her zaman olduğu gibi, bu gece de rahatladığımı ve sakinlediğimi hatırlatıyordum kendime. Bunu hatırlamamı da psikoloğum istemişti. Panik yapsam ve boğulsam da, nefesimin bana her daim bir şekilde döndüğünü hatırlamam...

Nefes al, nefes ver...

Gevşeyen kaslarım ve bilinçsizliğe doğru sürüklenen zihnim beni bu gecenin de karanlığı içinde, uykunun alemine doğru süpürüyordu. Çoğumuzun unuttuğu, bedenimizdeki kontrolü kaybettiğimiz, zihnimizin içinde bulunduğumuz dünyaya sırtını döndüğü o andaydım. Düşüncelerimin dahi sesi kesilmişti ki, kapının açıldığını duydum.

Gözlerim anında açılmış, yorganı bıraktığını fark etmediğim parmaklarım gerisin geri yorganımın kulağını kavrayıvermişti. Tuzlu kirpiklerimi bir örtü gibi gözlerimin üzerine kapadım. Belki de çoktan bir rüya alemine girmiştim. Canavarım bu kadar çabuk mu dönmüştü bana?

Eski günlerden kalma bir alışkanlıkla uyuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Belki rüyamda da uyuyor gibi yaparsam beni fark etmez, rahatsız etmez, defolup giderdi. Belki bir kez olsun o olmadan bir rüya geçirirdim.

Halının üzerindeki adım sesleri yanımda bitti. Kımıldama, kımıldama, kımıldama...

"Hilal?"

Duyduğum sesle gözlerimi açmamak için büyük bir çaba gösterdim. Çünkü bu ses Demir'in sesi değildi. Bu ses Levent'e aitti. Cevap vermedim.

Soğuk parmaklar yanağımda dolaştı. Bir an için yerimden sıçrayacak gibi oldum. Fakat bir kuvvet, bir cesaretle yerimde kaldım. Levent'in parmakları şefkatliydi. Dokunuşu altında kırılacakmışım gibi nazikçe yanağımın üzerinde dolandı ve gözyaşlarıma yapışmış olan bir parça saçı kibar ve becerikli bir şekilde yanağımdan çekip kulağımın ardına attı.

"Ben de onu öldürüyorum." diye fısıldadı sonunda. "Onun sende öldürdüğü her gece uğruna, ben de her gece onu öldürüyorum." Bir an için elini tutmak istemiştim. "Ama yetmiyor, Hilal." dedi Levent. Sesi kırılıvermişti. "Yetemiyorum. Yapamıyorum. Ne kadar öldürürsem öldüreyim onu, senin rüyalarına girmeye devam ediyor." Eli saçlarımda dolanırken "Özür dilerim." diye fısıldadı. "Senin rüyalarına kaçmayacağını bilsem, benimkilerde kalsın diye onu öldürmeyi bırakırdım."

Benim için lanetlenir miydin?

Levent, yorganımı biraz daha üzerime çekti. Dönüp dolabımdan bir şeyler çıkardı ve üzerime örttü. Bu bir battaniyeydi. Sonra da geldiği gibi, sessizce odadan çıktı. Kapının bir kere daha kapandığını duyduğumda yatakta doğruldum. Ardından kapanmış olan kapıya baktım. Elim istemsizce yanağıma ulaşmıştı. Hala daha parmaklarını hissettiğim yanağıma...

BUZ-2 KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin