Malum günden önce kader, geçtiği kıyakla Derin'i ödüllendiriyordu. Son iki dersi boştu. İki seçeneği vardı: Kulaklığını takıp kuzeninin bilgisayarından yeni şarkılarla doldurduğu MP3'ünü dinlerken çizim yapabilir veya yaklaşan sene sonu sınavları için test çözebilirdi. Derin birinci seçeneği seçti.
Çantasından eskiz defterini çıkardı ve parmaklarını siyah kapaktaki yıpranmış etikette gezdirdi. Üzerinde Kayıp Evren Atlası yazıyordu. İki sene önce babası şehir dışına çıkmadan önce ona bu defteri hediye etmişti. Neyse ki babası için endişelenmesi gerekmiyordu. O, küçük sermayesini destekleyecek iş ortakları bulmak için Türkiye'nin dört bir yanına seyahat ediyordu. Kasabanın pençelerinden çok uzaktaydı.
Derin işaret parmağını diliyle ıslatıp sayfaları çevirmeye koyuldu. İçine sadece kart postallarda gördüğü, bizzat gezip görmek istediği yerleri çizmişti. Yumuşak fırça dokunuşlarından keskin kalem darbeleriyle sarartılmış yapraklar Atina'dan Viyana'ya, Budapeşte'den Paris'e görmek istediği mekanların mimarisiyle kaplıydı.
Fakat birkaç resimde bir karşısına çıkan manzara hep aynıydı: Sisli denizi karşısına almış bir genç kadın yalın ayaklarıyla karanlık kumsalda dikiliyordu. Sis büyüyor ve büyüyordu. Ta ki onu da yutana dek.
Derin ne kadar süredir kendi çizimine baktığını bilmiyordu. Dolunay günleri pek kendinde olmuyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar tek bir çizgi bile karalayamadan zil çaldı.
Dalgın dalgın safir mavi okul koridorundan çıkış kapısına doğru ilerlerken yanından geçen bedenlerin farkında değildi.
Biri arkasından üzerine atladı ve kollarını boynunun etrafına doladı. "Selam!"
Derin'in kalbi ağzına zıpladı. Lakin burnunu okşayan çiçek kokusu kalbinin ritmini biraz olsun yavaşlattı.
"Günün nasıldı?" diye sordu Meltem bal rengi gözlerinde neşeli parıltılarla.
Derin en yakın arkadaşı ve kuzenini görünce rahatlamayı umuyordu, ama teyzesinin sık sık yaktığı yasemin yağı bile karın boşluğuna pusu kurmuş düğümleri çözemezdi.
Meltem yüzündeki ifadeyi fark edince duraksadı. "İyi misin sen?"
Bunun günlerden ne olduğunu unutmuş olmalıydı.
En ufak seste zıplayıp etrafa bakışlar fırlatmasıyla belki paranoyakça davranıyordu ama kendine engel olamadı. O gece dolunay vardı. Bu da demek oluyordu ki yine sis çökecekti. Deniz onu tekrar kendine çağıracaktı. Kasabanın laneti bir ruh daha çalacak, biri daha kayıplara karışacaktı.
Meltem oldukça sakin görünüyordu. Derin ile aynı tonda olan açık kahve saçlarını tek taraftan geriye taradı. "Bir masaja ihtiyacın varmış gibi görünüyor."
Masajdan çok daha fazlasına ihtiyacı vardı ancak yaşamayan içinde bulunduğu psikolojiyi anlayamazdı.
"Sanki kaç kere masaj yaptırdın," diye alay etti Derin.
Son yıllarda Meltem annesinin bakım rutinlerine kafayı takmış, her güzellik salonuna gidişinde eteklerine yapışması yetmezmiş gibi Derin'i de yakalayıp peşinden sürüklüyordu. Mezun olur olmaz yakışıklı prensiyle tanışacağına inandığından her an hazır olmak istiyordu. Derin bunu şapşalca bulsa da sesini çıkarmazdı.
Meltem kollarını bağlayıp ona dil çıkardı. "Senden çok olduğu kesin."
Derin çocuksuluğuna karşın kıkırdadı.
Hiçbir zaman kendini şanslı veya ayrıcalıklı saymamıştı. Kuzeninin aksine zengin ve vasıflı bir aileye doğmamıştı. Hep ortalama geçen bir hayatı olmuştu. Ortalama ders notları. Ortalama yaşantı. Ortalama bir görünüş. Bir çok kişiye tatlı görünen masmavi eşek gözleri ve masum bakışları vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YİTİK RUHLAR KERVANI
FantasyAileden geçen tuhaf bir lanetin taşıyıcısı olan genç bir kızın dalgalarla yürüyen esrarengiz genç adamla tanışmasıyla her şey değişir. *Bu başlıktaki ilk romandır.