7

15 2 159
                                    

Nyx
Elinde bolca abur cubur ile Ash, tiyatro salonunun kapısından girmişti. Yaklaşık yarım saattir ortalarda yoktu. Bu kadar çok şey almış olsa da bir kantine gitmek bu kadar uzun süremezdi değil mi?

Kollarımı bağladım ve bacak bacak üstüne atıp yanımıza yaklaşmasını izledim. Vakit sorgu vaktidir.

Elindeki abur cuburları çantasına doldurduktan sonra bakışlarıma anlam veremezmiş gibi yüzüme baktı. Yakından baktığımda kızarmış yüzü belli oluyordu, terlemişti de.

"Kantine giderken maraton koşuya mı çıktın? Ne bu hal kıpkırmızısın?" Ash kendini koltuğa attı.

"Maç yaptım kanka ya."

"Ne maçı kızım, kantine gidiyorum diye gitmedin mi sen?"

"Basketbol, o geçen söylediğim çocukla." Aklıma gelen konuşmayla kaşlarım havalandı ve kafamı salladım. Faith başını telefonundan kaldırıp bizim tarafa döndü.
"Basketbol da mı oynuyorsun Ash, ne yetenekler var insanlarda. " Ash kendi kendine güldü.

"Oynayamıyormuşum, 7-1 yenildim yani daha ne olsun?"

"Sizi 7'de durduran şey ne oldu mesela?"

Tam o sırada yanımıza yaklaşan Sadie ile bakışlarımız ona çevrildi. Yanımıza oturduğunda arkasından gelen Jay'e gözüm çarptı. Hafifçe sırıtarak Sadie'ye baktıktan sonra Faith'e baş selamı verip salondan çıktı.

"Yemin ederim ki bu çocuk tam bir işkence!" Sadie başını ovarak konuştuğunda elimi omzuna koydum.

"Arkandan çok mutlu bakıyordu aslında, neden öyle dedin ki şimdi?" Ani bir hareketle kafasını kaldırıp şaşkın gözlerle yüzüme baktı.

"İnanmam, beni deli etmeye programlanmış. Ya da gülüyorsa bile amacına ulaştığındandır. "

Faith kafasını onaylar gibi salladı ve konuştu. "Ben ona sorarım sen hiç merak etme. "

Hemen sonra Sadie önemli bir şey hatırlamışçasına kaşlarını kaldırdı.
"Bu arada kızlar, biraz yardımınıza ihtiyacım var. "

Kafamla onu onayladım ve Ash ile Faith'e bir bakış atıp tekrar ona döndüm.
"Tabii, elimizden geleni yaparız. Konu ne?"

Oflayarak konuşmaya devam etti.
"Dün ilk perdenin kostümleri için kumaşları almaya gittim. Bugün de kesmek için yardım gerekiyor. Aslında Jay'den isterdim ama onun pek becerebileceğinden emin değilim. " Omuz silkti.
"Bilirsiniz, kızlar her zaman daha iyidir. Yardım edecek misiniz?"

Bize yavru köpek bakışlarıyla bakmaya başladığında gülümsedim. Reddetmek tabiki de imkansız olurdu.

"Saçmalama, kostümleri Jay'e bırakamayız. Tabiki de yardım edeceğiz." Dedi Ash yarı gülerken.

Faith de kafasını salladı ve söze girdi.
"Ben okuldan sonraları müsaitim. Nerede yapacağız?"

Sadie gülümseyerek ellerini dizlerine koydu. "Annemler bu akşam iş arkadaşlarıyla bir yemekte olacaklar. Dolayısıyla, ev bizim. Gelebilir misiniz?"

Kafamı salladım. "Kulağa eğlenceli geliyor. "

Ash de mırıldanarak beni onayladı. "Anlaştık o halde? Provadan sonra geçelim. Atıştırmalığımız da bol neyse ki.." diyip çantasını gösterdiğinde güldük.

Arka vokalde görevli bir kızın yanımıza gelmesiyle ayağa kalktık. Gitarın akortunu bile ayarlayamıyor olmaları oldukça canımı sıkıyor olsa da bir şey dememeye karar vermiştim.

Ash, kız ile ilgilenirken kürsüye yaslandım ve kollarımı bağladım. Tiyatro provalarını yöneten hoca da o esnada gelmişti. Gözlerim Faith'e takıldığında panik halinde etrafına bakıyor olduğunu fark ettim. Sanki birini arıyor gibi görünüyordu. Çok geçmeden adımın seslenilmesiyle dikkatimi oradan çektim ve Ash'in yanına doğru ilerledim.

Faith

Bay Frank'in beklediğimden erken gelmesi beni paniğe sokmaya başlamıştı. Colin, yine ortalarda yoktu ve bu sefer ne açıklama yapacağımı kesinlikle bilmiyordum. Bir yandan Bay Frank'i dinlemeye çalışırken bir yandan da sürekli kapıyı kontrol ediyordum. Dışarıdan çok komik göründüğüne emindim.

Sadie, az önce kaçmış olan Jay'i bulmak için yanımdan ayrılmıştı. Ash ve Nyx de çok salak bir kıza bir şeyler öğretmeye gitmişlerdi. Şu an tamamen kendi başımaydım.

Hocanın gözleri benimle kesiştiğinde yutkundum. Olabildiğince masum davranmak en iyisiydi. Gözlerini kıstı ve hepimizi teker teker süzdükten sonra konuşmak için ince dudaklarını araladı.

"Faith, eşin bu sefer hangi cehennemde?"

Ağzımı açıp derin bir nefes verdim ve ne diyeceğimi düşünmeye başladım. Bay Frank'in kaşları iyice çatılmaya başladığı sırada kapının gürültülü bir şekilde açılmasıyla yerimden sıçradım.

Colin, adeta ağzı ile burnu yer değişmiş şekilde yanımıza doğru koşuyordu. Kaşı ve dudağı patlamış, yanağı ve sağ gözü morarmıştı. Gördüğüm manzara karşısında geçirdiğim şokla kaşlarım havalandı.

"Çok mu geç kaldım? "

Bay Frank, sinirden kudurmuş bir yüz ifadesiyle Colin'in üstüne yürümeye başladığında olduğum yere iyice sinmiştim.

"Sorumsuzluk katlanamadığım bir şeydir. Hele ki bu denli bir küstahlık! Bu surat ile tiyatroda bırak baş rol oynamayı, arka dekor bile olamazsın! Bu ne rezalet! Bir öğrencinin bu sıfatla karşımda duruyor olması beni derinden utandırdı. "

Adeta kükrediğinde göz ucuyla Colin'e baktım. Bay Frank işleri çok dramatize ediyordu, fakat Colin cidden kötü gözüküyordu. İyi uyuyamamış olması kızarmış gözlerinden de belliydi.

Bay Frank saatini kontrol ettikten sonra sakallarını kaşıdı ve tekrardan aynı hışımla Colin'e döndü.
"Bir daha böyle bir facia yaşanırsa, seni kovmak için bir saniye beklemem çocuk. Anladın mı?"

Colin, saygılı bir şekilde kafasını salladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Bay Frank sinirli bir soluk verdi ve yan rollerden birkaçını sahneye aldı. Uzaklaşmasıyla rahatlamış bir nefes aldım. Bu adamla çalışmak inanılmaz gericiydi.

Colin yanıma yaklaştığında kafamı kaldırdım ve konuştum. "Nerelerdeydin ve bu halin ne?"

Colin, sanki hiçbir şey olmamış gibi güldüğünde kaşlarım çatıldı. "Ufak bir tartışmaya karıştım, sıkıntı yok. "

Göz devirdim ve devam ettim. "Siz erkeklerin ufaktan kastı bu mu?" Diyerek gözlerimke yüzünü işaret ettiğimde omuz silkti.

"'Biz erkekler' arasında olur böyle şeyler."

Ve beni beklemeden devam etti.
"Sen bir de karşı tarafı gör. " Göz kırptığında ona aptalmış gibi baktım.

Bay Frank sessiz olmamız için bağırdığında kendimi düzelttim fakat çok geçmeden yeniden fısıldadım. "Neden kavga ettin ki?"

Saçlarını karıştırırken konuştu. "Çok kurcalamamanı tavsiye ederim. İşin ucu sana dokunmasın. "

Anlamamış gibi gözlerimi kırpıştırdım. "Nasıl yani?"

Ellerini birbirine sürttükten sonra parmaklarını kıtlattı ve anlamlandıramadığım bir bakışla sahneye baktı. "Öğrendiğim şeyden sonra, bu yanlarına kalmayacak."

Dudak büzdüm ve tekrardan kafamı iki yana salladım. "Neyden bahsediyorsun?"

Tekrardan masum bir bakışla gülümsemeye başladığında bir şeylerin ters gittiğini hissetmeye başlamıştım. "Hiç.  Sadece, yakınımda dur."

Söylediklerini sindiremeden devam etti. "Yarın yemeğini ben ısmarlayayım mı?"

"Neden?" diye sorduğumda asla aramızda olmayan bir samimiyetle kolunu omzuma attı.

"Hiç, sadece içimden geldi. "

Şu an neler gerçekleştiğini tam olarak anlayamıyordum fakat tek bildiğim yaşanan kavganın basit bir şeyden ibaret olmamasıydı. Taraflar arasında bariz bir savaş vardı ve Colin, öğrendiği bir şeyi koz olarak kullanmaktan hiç çekinmeyecek gibi duruyordu.

Ne yazık ki nereden geldiğini bilmediğim hislerim bunun bir şekilde benimle bir alakası olabileceğini söylüyordu ve bu, hiç ama hiç iyi olmazdı.

Until I Found YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin