harry's pov
"Küçük şeytanım!"
Yüzümü buruşturmama engel olamadan annemin kollarının arasında buldum kendimi. "Ya anne 357 yaşındayım ben."
Başını sallayarak geri çekildi. "Evet küçücüksün daha..." Duraksayıp boydan süzdükten sonra kaşlarını çattı. "Düzgün beslenmiyor musun sen? Yine alkollü insan kanı içiyorsun, değil mi?"
"Ya ne fark eder anne? Vücuduma kan giriyor mu, giriyor."
Küçümser bir ifadeyle suratıma baktı. "Gelirken temiz, taze kanlar getirdim. Dolaba koyarım, onlardan iç. Güçten düşmüşsün, şu haline bak."
Güçten düşüp düşmediğimi sorgulayan tarafım, Louis'yi ısırmamla olan ilgisini de sorguluyordu. Sonrasında başka birini ısırabildiğim için bu seçeneği çok düşünmeden eledim.
Vampirler beni güçlü olarak bilse de, istediğim imajı çizmiş olayım bu annem için asla yeterli değildi. Başkalarıyla değil, kendimle yarışmamı öğütleyerek büyütmüştü. Güçlüysem, daha güçlü olabilirdim; saygınsam, daha saygın olabilirdim. Her seferinde olduğum yerden bir adım sonrasına gitmemi isterdi.
Annem cevap vermeyişimi fırsat bilerek Zayn'e yöneltti rotasını. "Zayn! Nasılsın yavrum?"
Zayn annemin yanındayken bambaşka birine dönüşüyordu. Sert ve alaycı hali yok oluyor, içinden küçük, kibar bir oğlan çocuğu çıkıyordu. "İyiyim Anne, sen nasılsın asıl?"
Saçımı düzeltip kenarda duvara yaslandım ve birbirlerine yaptıkları sevgi gösterilerini izledim. Her seferinde uzun bir merasim oluyordu.
Omuz silkti annem. "Şeytanımla uğraşıp duruyorum, nasıl olayım işte..."
"Aynı dertten muzdaribiz."
"Bilmez miyim yavrum, sen uyma bu serseriye. Kendine iyi bak."
Kendimi tutamadan araya girdim. "Ben de buradayım ya..."
Aynı anda kaşları çatık bir şekilde bana baktılar. "Hiç konuşma Harry. Her geldiğimde aynı halde oluyorsun."
Zayn dalga geçtiğini açık bir şekilde belli ederek başını salladı ve annemi büyük bir içtenlikle onayladı. Sırtımı yaslayabileceğim en güvenilir insan olmasına rağmen, karşımda olan her şeyi destekleyerek bana zorbalık yapmak için kullanmaktan da çekinmiyordu.
Annemin yanına giderek birbirini tutan ellerini ayırdım ve annemi çalışma odasına götürmek üzere yönlendirdim. "Hadi yeter bu kadar koalisyon, konuşacaklarımız var."
Annem başını sallayıp yürümeye başladığında arkasından Zayn'e orta parmağımı kaldırdım.
"Ne kadar ayıp!" Annem bir hışımla bana dönüp kolumu çimdiklediğinde o bölgede uzun bir süre morluk kalacağının da bilincindeydi.
"Anne morarıyor ya!"
"Sus."
Mutsuz bir şekilde merdivenleri çıkarken kolumun şimdiden morarıp morarmadığını kontrol ettim. Şimdilik küçük bir pembelik vardı.
Merdivenler bittiğinde tişörtümün kolunu düzeltip çalışma odasının kapısını açtım ve geçmesi için anneme yol verdim. Tavırlı tavırlı geçti önümden. "Teşekkür ederim."
"Rica ederim, hanımefendi."
Koltuğa oturup beklenti içinde gözlerime baktı. "Neymiş bakalım bu kadar acil olan şey?" Durup kaşlarını çattı. "Aşık falan mı oldun?"
Oflayarak karşısına oturdum. "Hayır, tabii ki."
Arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu ve maviye çalan yeşil gözlerini gözlerime dikti. Dinleme pozisyonunu aldığına göre anlatmaya başlayabilirdim.
"Dün gece bara gittim avlanmak için. Ve çok güzel kokan birini buldum." Kaşları çatıldı. "Sonra her zamanki prosedürden gidecektim işte, yalnız kalacağımız bir yer, ısırık, kan ve kapanış. Hatta çok güzel koktuğu için eve getirip uzun süre idare etmeyi düşünüyordum. Ama ısıramadım."
"Isıramadın mı?"
"Isıramadım, çok kez denedim ama olmadı."
Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra elleriyle yüzünü ovdu hafifçe.
"Ne demek bu? Neden öyle bakıyorsun?"
"Lilith."
"Neden-"
Daha cümlemi tamamlayamadan odada esen rüzgarı hissettiğimde susup ayağa kalktım. Siyah tüller içindeki elbisesi bakış açıma girdiğinde yüzüne bakamadan tek dizimin üstüne çöktüm.
Görüntüsünün aksine sakinleştirici bir etkisi olan sesi kulaklarıma doldu. "Kalk, yavrum."
Ayağa kalkıp siyah gözlerine baktım. Gözleri gibi simsiyah saçları, saçlarının iç kısımlarında iki tutam kırmızısı vardı. Anlattığına göre, zamanın başlangıcında yaptığı bir hata yüzünden lanetlenmişti ve bu iki kırmızı tutam Tanrı tarafından verilen bir cezaydı. Saç üzerinden nasıl bir ceza verilebilirdi, anlam vermek zordu ama bu konu açıldığında sinirlendiğinden kimse bir şey sormaya cesaret edemiyordu.
Kimsede onu sinirlendirecek göz yoktu, Lilith vampirlerin annesi sayılırdı. Hakkında birçok dedikodu vardı ancak hangisi doğru, hangisi uydurmaca bilinmiyordu.
Ve Lilith her şeyi bilirdi. Her soruna bir çözüm bulurdu, olayları daha yaşanmadan görürdü, karşısına geçen her mahluğu bir kitap gibi okurdu. Avcuna geçenin zihnini uyuşturur, istediğini almadan kolay kolay bırakmazdı.
Gözlerimden gözlerini ayırmadan anneme hitaben konuştu. "Bize biraz müsaade et, Anne."
Annem aramızdan geçerek sessizce çıktı odadan.
"Neye bulaştın yine?"
Omuz silktim. Azarlamaktan hiç çekinmezdi ama beni sevdiğini biliyordum. "Bir şeye bulaşmadım."
Tek kaşını kaldırıp uzun siyah elbisesini hafifçe savurarak etrafımda dönmeye başladı. "Kokusu geliyor, Harry. Bana yalan mı söylüyorsun?"
Karşımda durduğunda şüpheyle gözlerine baktım. "Nasıl bir koku alıyorsun?"
Şüphemi anlayarak tereddüt etmeden cevap verdi. "Arınmış gibi kokuyorsun."
Zayn'in benzetmesi geldi aklıma, o da böyle söylemişti. "Su gibi mi yani?"
Koyu kırmızı dudaklarını büzdü hafifçe. "Bir şeye benzetmek istiyorsan, neden olmasın."
Karşısından çekilerek pencereye doğru yürürken saçlarımı karıştırdım hafifçe. "Çok saçma, benim aldığım koku bu değildi."
Yıldızlarda gezdirdim gözlerimi. Gördüğüm tek gökyüzü buydu; beyaz bulutlara, güneşe, maviliğin içinde leke gibi görünen siyah kuşlara uzun uzun çıplak gözle bakamamıştım hiç. Çocukluğumdan beri güneşin en zayıf ve kısık hali bile tenimi kavurmaya yetiyordu. Kalın perdelerin, camsız odaların içinde büyümüştüm.
Geceleri bütün dünya benimdi. En kuytu ormanlar, karanlık ve dar sokaklar benim sahnemdi. Sessizliğin ve kör karanlığın içinde korkabileceğim bir şey yoktu, çünkü korkulan şey bendim.
Küçücük bir çocukken annemden öğrenmiştim ölü bir ruh olduğumu. Diğerlerinin aksine, ben vampire dönüşmemiştim. Ben böyle doğmuştum; içtiğim ilk şey süt değil, kandı.
"Bana bak, yavrum."
Önümdeki orman manzarasına arkamı dönerek kalçamı pencere pervazına yasladım. Ne yaşadığımı anlar gibi bir ifadeyle bakıyordu. Yüzündeki kafası karışmış ifade, beni tedirgin edebilecek tek şeydi.
Lilith'i şüphede bırakan bir durum benim hayatımda nasıl bir yankı yapacaktı, bilmiyordum.
"Peşini bırakma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moira (DÜZENLENİYOR)
FanfictionKoku tüm zihnini, tüm duyularını işgal etmiş gibiydi. Parmaklarıyla uzun saçlarını tarayıp başını geriye yatırdı. Yüksek sesli müzik kulaklarını çınlatırken vücuduna çarpan vücutların teninde uzun, çok uzun süreli morluklar oluşturacağını biliyordu...