Kahveleri aldıktan sonra hızla yürüyerek Louis'ye yetişmeye çalışıyordu Harry. Toplum içinde olduğu için hız yeteneğini kullanamıyordu, Louis de küçük bacaklarıyla hiç yardımcı olmuyordu.
"Louis!"
Akşamın karanlığını küçük küçük yıldızlarla süsleyen gökyüzünden gözlerini çekip durdu ve ona seslenen bedene döndü Louis. Etraflarının kalabalık oluşunun verdiği güvenle beklediği kadar büyük bir korku yayılmadı göğsüne.
Uzun parmaklı ellerdeki kahveleri gördüğünde göz devirerek döndü ve yürümeye devam etti. Kahveyi almak, Harry'nin baskıyla süslenmiş davetine ışıltılı bir şekilde evet demekti.
Ancak Harry bekleyişini fırsat bilip arayı yeterince kapatmıştı. Durmayıp yürümesine hafiften sinirlense de görmezden gelinmeyecek bir şey olmadığını düşündü. Bu kadar hızlı gerilmemesi gerekiyordu.
İnsanlarla bu kadar uzun süreli ve derin bir iletişim kurmaya alışkın değildi Harry. Ayak üstü bir sohbet kurar, yalnız kalabilecekleri bir ortam yaratır ve ilk fırsatta kan ihtiyacını giderirdi. Onun dünyasında insanlar tuzağa düşüreceği bir serçeden çok da farklı sayılmazdı.
Yan yana geldiklerinde elindeki kahvelerden birini Louis'ye uzattı. Kendini tutamayıp aklını okuduğunda kahvenin içeriğinden şüphelendiğini görüp gülümsedi. "Bir şey atmadım içine, korkma."
Louis şüpheyle kendisine bakmaya devam ettiğinde elindeki kahveyi salladı. "Kahveciden aldım, çıktım, bahçedeyiz. Etrafımda insan olmayıp içine bir şey katabileceğim bir saniyem bile yoktu."
"Düşündün, yani." Gözlerini çekerek elindeki kahveyi aldı.
"Sana zarar vermeye çalışsaydım kahvene bir şeyler katarak yapmazdım."
Louis çocuğun dürüstlüğü karşısında gergin bir nefes aldı. "Tehlikeli olduğunu her fırsatta hatırlatmana gerek yok."
Kanını alamadığı için zararsızdı Harry, ama bunu öylece söyleyemedi.
Louis'nin peşinden koşmak taze bir deneyimdi. Adımlarını gerektiği gibi hesaplayamıyor, ne yapması gerektiğini tasarlayamıyordu. Plan yapsa bile Louis bunların dışında hareket ediyordu; yani Harry, olayları istediği yöne çeviremiyordu.
Bu yüzden kanını alamadığı gerçeği bu oyunda nasıl bir etki yaratırdı, bilemiyordu.
"Nasıl zarar verirdin peki?"
Yüzünü buruşturdu Harry. "Cevabını öğrenmek istemeyeceğin sorular sorma."
Kahveden bir yudum aldı Louis. Dili yandığı için aceleyle uzaklaştırdı kahveyi ağzından.
Harry yan yan baktı çocuğun canının yandığı belli olan yüzüne. İnsanların bu kadar kırılgan olmaları garip geliyordu. "İyi misin?"
Acısını yutarak boş bir ifadeyle yeşil gözlere baktı Louis. "Gerçekten soruyor musun bunu? Varlığın zarar."
Küçümser bir ifadeyle göz devrildi yeşil gözler. "Yok, gerçekten size iyi olmaya gelmiyor."
Okuldan çıkmak için kartını arka cebinden çıkardı Louis. Turnikeye kartını okutup arkaya baktı Harry'nin ne yapacağını merak ederek.
Harry de aynı şekilde arka cebinden cüzdanını çıkardığında şaşkınlıkla dudaklarını büzerek yürümeye devam etti. Büyük adımların ona yetiştiğini duyduğunda kafasını ona çevirdi. "Okulumu biliyorsun, evimi biliyorsun, gittiğim barı biliyorsun..."
Onaylayan bir ifadeyle başını salladı Harry. "Evet."
"Hepsine rahatça girip çıkabiliyorsun..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moira (DÜZENLENİYOR)
FanfictionKoku tüm zihnini, tüm duyularını işgal etmiş gibiydi. Parmaklarıyla uzun saçlarını tarayıp başını geriye yatırdı. Yüksek sesli müzik kulaklarını çınlatırken vücuduna çarpan vücutların teninde uzun, çok uzun süreli morluklar oluşturacağını biliyordu...