Minho
Bir babanın aslan oğlu, bir annenin biricik evladı, bir genç kızın yavuklusu, bir dost, hepsi şerefli birer kahraman. Tüm bunları geride bırakıp cepheye koşan koca yürekli askerlerimiz gideli bir ayı geçmişti.
Bu bir ayda kalbime koca bir öküz oturdu, aynı zamanda çok derin ama boş bir su kuyusu gibiydim. Hep dev bir eksiklik vardı yüreğimde. Bazen inek sürerken Changbin'e, Hyunjin'e sesleniyordum. Alışmak çok zor yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Aynı tepelerden geçiyorum her gün ama onlar yok artık burda. Geçen tarladayken "Çuvalları getir Chan!" diye bağırmışım. Chaeryeong getirince çuvalları orda kestiğim tüm dikenli yabani otların üstüne atlamamak için çok zor tuttum kendimi. Lakin olsun benim can yoldaşlarım vatanımız için cephede mücadele ediyor gayrı mühim olan bir şey yoktur.
Dün Jinyoung amcadan gelecek trenin cepheden mektupları getireceğini ve burdakileri götüreceğini öğrendim. Hayvanları otlatırken bir sürü mektup yazma fırsatım oldu. Sonunda sağdıçlarıma yazdığım mektupları gönderebileceğim. Hepsini çok özledim, burnumda tütüyorlar.
Bugün Joohyun teyzenin yanına gideceğim. Seungmin'e mektup yazacakmış. Çok zor onun için tek varlığı, biricik oğlu olmadan takati kalmadı. Neyse ki ben sık sık ziyaret ediyorum beni oğlu gibi seviyor. Örgü iplerini dolamasına yardım ederken, bahçe de yemek pişirirken, odunları dizerken hep Seungmin'i anlatıyor bana. Eşi vefat ettikten sonra tek dayanağı Seungmin olmuş. Yediği yemek, içtiği su, aldığı nefes oğlu içinmiş o günden beri.
Seungminle yakın bir tanışıklığımız yoktu ama artık onu çok iyi tanıyorum, onu doğuran anadan dinledim onu. Joohyun teyze anlattıkça hayranlığım arttı Seungmin'e, kıskanıyorum sandım başta ama hayır gıpta ediyorum. Onun yerinde olmak istemiyorum, onunla olmak istiyorum. Keşke önceden tanısaymışım diyorum. Kim Seungmin harikulade biriydi.
Zeki, çalışkan, çabuk, yardımsever, ince düşünceli, kibar ve daha bir sürü güzel özelliğin vücut bulmuş hali olan bir beyefendi idi.
İnekler otlamaya başlıyınca bende koca meşenin gövdesine sırtımı verdim ve yazmaya başladım.
Sayın Kim Seungmin,
Umarım afiyetlisinizdir. Ahvaliniz nasıl? Alıştınız mı cepheye? Devreleriniz nasıl? Çadır arkadaşlarız kimler? Babam yardımcı oluyor mu size? Benim sağdıçlarla kaynaştınız mı? Aman ne çok soru soruyorum. Şimdi siz neden Minho bana mektup yazdı diyeceksiniz siz sual etmeden ben söyleyeyim içimden geldi sizinle mektuplaşmak güzel olur diye düşündüm. Siz yokken Joohyun teyze ile çok muhabbet fırsatı buldum. Beni siz gibi seviyor oğlum diyor hatta anne dememi istedi geçen. Çok sevdik birbirimizi kendi işlerimizi bitirip hemen Joohyun teyzenin yanına geliyorum ona yardım ediyorum, sohbet ediyoruz. Sizi anlattı bana hep. Siz onun kainatısınız. Seungmin Bey biz niye hiç sizle sohbet etmedik? Doğru düzgün iki kelam etmemişiz hiç. Anneniz anlattıkça sizi daha iyi tanıdım, çok inanılmaz birisiniz. Döndüğünüzde katiyen benden kaçma fırsatınız yok. Benim için artık Chan, Hyunjin, Changbin neyse sizde öylesiniz. Neyse lakırdıyı epey uzattım mazur görün. Mektubunuzu dört gözle bekliyor olacağım beni habersiz koymayın.
Lee MinhoMektubumu bitirince özenle katlayıp saman rengi zarfa yerleştirdim sonra da Joohyun teyzenin bana ördüğü hırkanın iç cebine koydum. İnekleri bir çırpıda toplayıp köye doğru yola koyuldum.
İnekleri ahıra yerleştirip, elbiselerimi değiştirdim. Tam dışarı çıkacaktım ki Felix seslendi arkamdan. "Emmioğlu tren gelmiş senin mektupları da aldım ben, yarım saat sonra kalkacakçmış postaya ver hemen mektuplarını." Duyar duymaz postaneye gidip Seungmin'in mektubunu buldum ve Seungminlerin evine doğru koşmaya başladım.
Büyük kapıdan girince avludaki divanda oturan Soobin'e selam verip hemen arka bahçedeki küçük masa da beni bekleyen Joohyun teyzenin yanına oturdum.
"Hoş geldin oğlum, çay içer misin?" "Hoş buldum Joohyun teyze ama trenin kalkmasına yarım saat kalmış hemen yazalım." dedim nefes nefese. Başıyla onaylayınca zarfı nazikçe açıp okumaya başladım. Mektubu bitirdiğimde gözlerim dolmuştu, Joohyun teyze ise artık gardını indirmiş gözleri sağanağa tutulmuş gibi ağlıyordu. Dayanamadım, sarıldım anneme sarılırmış gibi. Zar zor sakinleşip konuşmaya başladı.
Oğlum Seungmin'im,
Mektubunu aldım gözümün nuru, ben iyiyim merak buyurmayasın. Bacaklarım da ağırımıyor Minho oğlum sağolsun bir merhem getirdi hepten bitti ağrılarım. Sen nasılsın kuzum? Ne yaparsın, ne yer, ne içersin? Ananın yemeklerini özledin mi? Bugün en sevdiğin haşhaşlı börekten yaptım iki tepsi, gazeteye sardım koydum. Çok bekletme emi, arkadaşlarına da ver. Oğlum kendine dikkat et annem, düşmana geçit verme. Beni ne vatansız ne sensiz koyma. Aslan oğlum benim, canımdan çok sevdiğim can parçam. Komutanlarına sakın karşı gelme tamam mı? Ne derlerse yap, sözlerinden çıkma. Umudunu kaybetme evladım, ben tüm yüreğimle inanıyorum düşmanı yenip geleceksiniz. Kahraman oğlum benim seni çok özledim. Kokunu içime çekerek uyuyorum her gece...
Senden başkası olmayan ValidenMektubu bitirince öpüp kokladı, bağrına bastı, gözyaşları ile mühürledi. En kıymetli mücevher gibi dikkatle katlayıp zarfa koydu. Gözleri hadi git, koş yetiştir beni oğluma der gibi baktı. Tek kelime etmeden başımı sallayıp cepheye koşar gibi var gücümle postaneye koştum.
Seungmin'in annesinin gözyaşları ile mühürlediği mektubu ve benim yazdığım mektupları görevliye imzalayıp teslim ettim. Kendimi zar zor bir banka atıp tuttuğum inci tanelerimi serbest bıraktım.
Yaklaşık on dakikadır aralıksız ağlıyordum gözlerimi açmama sebep olan sireni çalan trendi. Son defa acı ile kükreyip ağır ağır hakaret etmeye başladı tren. Kendimde bulduğum son güç ile ayağa kalkıp o günkü gibi garın sonuna kadar koştum. Artık bacaklarım beni taşımıyordu yere çöküp gözden kaybolana dek izledim kara treni.