on bir

63 10 87
                                    


Yüklükten çıkardığım eşyalarımı valizime yerleştirirken evimizde vuku bulmuş sükunet beni ilk defa rahatsız etmemişti. Babam cepheye gittikten beri kedere izin vermemiş yuvamızın eski şen şakraklığını yitirmemesi için ne vakit ses seda kesilse dedemden yadigar teyipten babamın türkülerini açar eşlik ederek annem ve kız kardeşimi neşelendirirdim.

Odamdaki işim bitince sakin adımlarım beni tutulmakta zorlanılan, kaçak, sessiz hıçkırıkların geldiği odaya götürdü. Yüreğimin orta yerinde açan iki çiçeğimi bugün ben değil, ceylan gözlerinden süzülen yaşlar suluyordu.

Yanlarına vardım. Bir kekliği ürkütmekten çekinircesine usulca.

Kesişen bakışlarımız beni daha da harap etti. İki çift kan çanağı.

"Gelesin. Gelesin yamacıma ey gönlü yiğit oğul!"

Çekilen burunlar, alınan derin nefesler ve çarpan bir kalpler.

Sol yanına iliştim beni doğuran ilahi varlığın. Sardı beni kollarına, ciğerlerini doldurdu yavrucuğunun kokusuyla, başımı okşadı emektar elleri.

Kalktı, koca yüklüğü araladı. Bir sandık çıkarttı. Oturdu geri. Anlamadığım şeyler mırıldandı, yüreğindeki nağmeleri göklerdekilere duyurmak istiyor gibiydi. Huşu içinde açtı sandığı.

"Babanızın askerlik hatıralarıdır bunlar. Ben sana gebeyken baban görevdeydi. Sen derin bir vuslat üzere doğdun."

Üniforma, mürekkebi akmış eski defter, bere, künye, mektuplar... Bir dolu anı.

"Sen ki babanın kanıyla doymuş topraklara vuruşmağa gidersin. Yüreğini sağlam tutasın. Onun intikamını almadan ne buraya dönesin ne de can veresin! Al şimdi yavrucuğum ,güzel huylum, bu anı deryasından sana güç kuvvet verecek, ruhunu diri tutacak, seni huzura erdirecek mücevherlerden alasın."

Düğümlenen boğazımdan ötürü lâl olmuş gibi kalmış, yaşlarımı akıtıyordum yalnız.

Sonunda yutkunup konuşabildiğimde alnımdan öpüp ikisi de aşağı inmişlerdi.

Titreyen ellerimle bu koca derin denize dalmıştım.

Geçen saatler sonunda göz pınarlarımda yaş kalmamış, elimde avucumda bir künye, bir kaç mektup, çoğu yazısı silinmiş bir defter vardı.

Diğerleri cephe de yük olacak şeylerdi. Hem evdekilere de bırakmalı babamdan izler.

Her şeyimi valizime koyduktan sonra şöyle bir göz gezdirdim odamda, evimizde. Özlem duyacağım ne de olsa esenliğe. Merdivenleri indiğimde mutfakta acele acele koşuşturan anneme ağıla kadar gidip geleceğimi söyledim.

Yoldaşlarımla da vedalaştıktan sonra annemin hazırladığı pazar çantalarını, valizimi ve Joohyun annemin verdiği çantaları kapıya taşıdım. Açılan avlu kapısından içeri giren tanıdık simalar çantaları alıp yola koyuldular.

Veda vaktiydi. Vedaları hiç sevmezdim.

Gönlümün gülleri şimdi dikenleri ile kanatıyordu usul usul derinden.

Yüreğime ağır gelen bir dolu acıklı hoş söz kulağımdan girip kızgın demirle kalbimin orta yerine işlenmişti.

Zihnimde uğuldayan onca veda hatırasıyla, kollarımdan ayırıp buse kondurdum varlık alemimin baş taçlarının nur-i pak alınlarına.

Dün gazetedeki Jinyoung amca ve Joohyun anne ile vedalaşmıştım. Bizim çocuklarla da garda vedalaşacaktık, onlar eşyaları önden götürdü sağ olsunlar.

Belki de son kez yürüdüğüm mayamdaki toprakları doya doya adımladım.

Bizimkilerin yanına vardığımda henüz kara tren gelmemişti.

"Emmioğlum, yol göstericim, abim beni kor gidersin ha?"

"Civcim amma yaptın ha şunun şurasında gidip gelecem tez vakitte."

"O küçük çocuklar yok artık karşında Minho ağabey, aklımız eriyor neticede."

"Hadi ordan sincap bozması bebe daha düne kadar ben susuz çeşmeden ileri yalınız başıma gidemem ne istesen yaparım ağabey diyen kimdi?"

"Orayı karıştırma efe, iyi saatte olsunlarla aşık atılır mı hiç?"

"Ekmek kadayıfım sana bir şey demedim zaten, şekle şemale bak tilki surat öğüt veriyor gider ayak eksik olma yavrucuğum."

Yaklaşan sesler muhabbetin sonuna vardığımızı gösteriyordu. Çantaları, valizleri bir vagona yerleştirdikten sonra indim.

Yine dolu dolu gözlere bakmak ağır geliyordu bana. Hepsine sarıldıktan sonra çalan sirenin sesi ayırdı bizi.

Yavaş yavaş hareket edip gardan ayrılırken yalnızca küçüklerime değil ardımda bıraktığım herkese el salladım pencereden.

Vagonum boştu, kimseciklerden çıt çıkmıyordu. Bitap düşen bedenim daha fazla dayanamadı ve kendimi uykunun tatlı kollarına teslim ettim.

Birinin beni kolumdan dürtmesiyle gözlerimi araladım. Genç bir kızdı. Sesleri ve inenleri görünce vardığımızı anladım. Teşekkür ettiğimde cevap vermeden seri adımlarla ayrıldı yanımdan.

Şakaklarımdaki felaket ağrıyla çantaları valizleri yüklenip indim trenden. Ağır adımlarla gidenleri takip ediyordum.

Zayıf kalbim yine beni imtihana tabi tutuyor olmalı ki keskin bir acı saplandı, soluğum kesildi.

Bir de tam karşımda eski dostlarımı görmenin verdiği heyecanı kaldıramayan vücudum ay ışığının aydınlattığı karanlık geceye karışıvermişti.

Seungmin

Bu gece nöbet yerim revirdi. Hemşirelere yardım ediyordum. Revir nöbeti, bedenen kolay olsa da aklen zordu. Üzeri çıkmayan kan lekeleriyle dolu beyaz demeye bin şahit çarşaflarda yatan sırt sırta verip savaştığın kardeşlerin yanında acı içinde kıvranırken öylece beklemek zordu.

Öte yandan bugün cepheye geliyordu yeni yoldaşlarımız. Minho da gelmiş olmalıydı. Bizimkiler onu karşılayıp çadırımıza götürecekti. Ben de onlara katılamadığım için ayrı bir buruk hissediyorum.

Beni fikir alemimden çıkaran Hyunjin'in sesiyle ayaklanıp çadırdan çıktım. Gördüğüm şeyle yüreğim ağzıma geldi. Chan, gözleri kapalı Minho'yu sırtlamış buraya geliyordu.

Hemen boş bir sedyeye yatırdı. Şokla açılmış gözlerimle tüm soğukkanlılığımı yitirmiştim. Hemşireler hemen ilgilenmeye başlamıştı.

"Seungmin iyi misin? Seungmin kendine gel!"

Changbin'den yediğim hafif tokatla silkelendim.

"Anlatsanıza nasıl oldu, ne oldu Minho'ya?!"

"Celallenme devrem dur. Trenden indi tam geliyordu bizi gördü küt diye yığıldı yere. Kalbinden olsa gerek."

"Merak buyurmayın dediğiniz gibi kalbi dayanamamış. Yine de sabaha kadar müşade altında tutmanın yararı var."

Konuşan hemşire ile hepimiz başımızı salladık onaylar biçimde.

"Ben kalırım yanında."

"Olmaz hyung ne gerek var ben zaten nöbetteyim revirde, bir şey olursa bizzat ilgilenirim. Siz eşyaları falan halledin sabah ola hayrola."

"Haklısın Seungmin hadi iyi nöbetler."

Bizimkilerin de çıkması üzerine kimse kalmadı revirde. Askerler uyuyor, hemşireler çadırın diğer bölümündeydiler.

Sandalyemi çekip Minho'nun baş ucuna oturdum. Bu gece ne kadar uzun olabiliyorsa olmalıydı. Mehtabın vurduğu melekvari çehreyi doya doya izlemeliydim.

_________________________________________________________

Selamlar, umarım keyifler yerindedir.

Bu bölüm iki tatlış okuyucum sayesinde geldi. Teşekkürler bana değil onlara lütfen.

Kendinize dikkat edin, sizleri seviyorum. Sağlıcakla kalın!♡

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

war love ; 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin