٭ 3.9 ٭

202 14 17
                                    


Elimde tutduğum hamburger ile aşk yaşarken ağzımdaki lokmayı çiğneyip yutdum ve kolamdan içdim. En son dokuz ay önce yemişdim sanırım, benim gibi bağımlı biri için oldukca zor bir durumdu.

Canım sık sık çekerdi ama param olmadığı için asla alamazdım. Geçmişi düşünmemeye karar vererek son lokmamı da yiyip ayağa kalkdım, karnımı doyurmuş ve bir sürü alış veriş yapmışdım.

Bu bana oldukca iyi gelmişdi, hiç bir şey düşünmek istemiyordum özellikle de Minho'yu, madem o çocuğunu hiç bir şekilde umursamıyordu bende onu umursamayacakdım.

Kendime çeki düzen vermem gerekiyordu ben bu değildim, etrafdaki mağazalara bakarken gözüme ilişen kuaför ile gülümsedim. Sanırım saçlarımda değişiklik yapabilirdim.

Kapıyı açıp yavaş bir şekilde içeri girdim ve masalardan birine oturdum. "Ne yaptıracaksınız efendim?" tam konuşacağım sırada telefonumun çalması ile susmuşdum.

Çantamdaki telefonu alıp arayana baktım "efendim"

"Akşam işim var eve geç geleceğim, haber vermek istedim"

"Tamam görüşürüz"

Telefonu kapatıp kenara bıraktım ve kadına istediğim şeyleri anlatdım, akşama kadar kuaförde işlerimi hall etdikden sonra eve dönmüş ve eşyaları yerleştirmişdim.

Bakışlarım her aynadaki görüntüme kaydığında istemsiz olarak gülümsüyordum. Omuzlarımda olan saçlarımı biraz kestirmiş ve siyaha boyatmışdım, onun dışında bir azda hafif makyaj yaptırmışdım.

Oldukca değişik duruyordum ama bu halim kesinlikle güzeldi. Aynadaki yansımama gülmeyi kesip boş poşetleri toparladım ve odadan çıktım.

O kadar çok gezmişdim ki hem yorulmuş hemde acıkmışdım, buzdolabından bir kaç şey çıkarıp iki kişilik yemek hazırladım, sonuçta Yoongi'nin aç olup olmayacağını bilmiyordum temkinli olmakda fayda vardı.

Yemeği yaptıkdan sonra buzdolabından her gün Yoongi'nin sıktığı portakal suyunu alıp bardağa doldurdum. Yemek için onu beklemelimiydim?

Başımı onaylar şekilde sallayıp mutfakdan çıktım ve salona doğru ilerledim o gelene kadar portakal suyu içip televiziyon izleyebilirdim.

Kapı çaldığında kaşlarımı çatıp elimdekini masaya bırakmışdım, gelen Yoongi olamazdı onun zaten anahtarı vardı. Odadan çıkıp kapıya doğru yöneldiğimde ilk delikden kim olduğuna baktım karşımda korumayı görünce kaşlarım havaya kalkmışdı.

Kapıyı açtığımda bahçe kapısında gürdüğüm kişiler ağzımın açılmasına neden olmuşdu. "Bayan kim aileniz olduklarını söylediler yine de sormak istedim" adamın söyledikleri kulağımda yankı yaparken başımı salladım.

"g-gelebilirler"

Başını sallayıp yanımdan ayrıldığında yutlunmuşdum, neden gelmişlerdi? Yada burda olduğumu nerden biliyorlardı? İkisi bana doğru geliyorken, onları tanldığımı söylediğim için pişman olmuşdum. Günüm bir kez olsun mutlu sonlansa olmazmıydı ki?

Annem dolu gözleri ile yanıma gelip kollarını bana sardığında tepkisizce onları izliyordum, annemin aksine babam oldukca sert duruyordu.

Annem kollarını benden ayrıp ellerini yanaklarıma koyduğunda bir adım geri çekildim, "içeri geçin" babam annemin kolundan tutarak içeri yürümeye başladığında Yoongi'nin bir an önce gelip beni kurtarması için dua etemye başladım.

Şuan kesinlikle yardıma ihtiyacım vardı. Kolidordan çıkıp salona geçtiğimizde ikisi büyük koltuğa bense tekli koltuğa oturmuşdum.

"Seni almaya geldik" dedi babam soğuk bir şekilde. İyide neden? Ne değişmişdi, bir anda kızları olduğum mu geldi akıllarına, "ama bir şartla" dediği ile kaşlarım çatılırken hiç bir şey söylemedim.

Açıkcası ne saçmalayacağını merak ediyordum. "Çocuk doğduğu an yüzünü dahi görmeden hamile kuzenine vereceksin, o da sanki çocuğu ikizmiş gibi gösterecek"

Do You Like Us Both // 𝑀𝑌𝐺Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin