stars

429 49 50
                                    

selam, ben geldim! yıldıza basmayı ve bool bol yorum yapmayı lütfen unutmayın! 💗

iyi okumalar perisi 🧚‍♀️

"tolga barçın'ı neden öldürdün?"

afalladı, kız. kaşlarını çattı. canı yanıyordu. canı gerçekten yanıyor, zihninde bir ses ataman kolejine gelerek hata yaptığını söylüyordu. "n-ne saçmalıyorsun sen?" diyerek kekeledi. kollarını, korkakça bağladığı dizlerinden ayırdı. içine anlaması çok güç bir öfke yerleştirdi bu çocuğa karşı. 

"beni bu saçmalıkların yüzünden mi revire getirdin?" diyerek sordu ama yine bir cevap alamadı. sertçe gözlerinin içerisine baktı, o anlamlı ifadeyi gördükçe deli oluyordu! 

dudaklarını aralayacağı sırada, ikilinin telefonuna aynı anda gelen mesaj irkilmelerine neden oldu. 

birbirlerine son kısa bakışlarını atıp gelen mesaja baktıklarında bunun doğru olup olamayacağını düşündüler. 

tolga barçın'ı kimin öldürdüğünü biliyorum. saklanamazsın, on gün sonra herkes kim olduğunu öğrenecek. 

-x

ne düşüneceğini bilemedi, aybike. berk mi yapmıştı? nereden bilebilirdi! herkesten saklamaya çalıştığı o sırrı bilen iki kişi vardı şimdi! 

ya da o iki kişi aslında tek kişidir, dedi içindeki bir ses. haklı olabilirdi. burada sakinleştiricinin etkisinde uyurken birisiyle konuşup mesaj atmasını istemediği ne malumdu mesela?

gerilediği yatakta, sanki biraz daha gerileyebilecekmiş gibi tekrar ve tekrar denedi. "sen..." dedi dolan gözleriyle. sesi kısık çıkmıştı, çünkü hayal kırıklığına uğramıştı. çünkü oğlan onu anladığını söylemişti ama aslında anlamamıştı! 

"sen yaptın!" dedi sesini yükselterek. şaşkınlık içerisinde kıvırcık saçlı kıza baktı, berk. o hep sessizdi; kendisine yapılan zorbalıklar karşısında sesini hep çıkarmasını isterdi ama şu an... şu an başkaydı. istediği şey bu değildi. 

istediği şey, uzun süredir sessiz olan bu kızın sesini suçlayıcı tavırda kendisine yükseltmesi değildi.

"hayır," dedi kesin sesiyle. "bağırma, lütfen." başını olumsuz anlamda salladı, kız. gözlerini inanmazca araladı, öfkeyle ona baktı. işaret parmağını, aynı öfkeyle soluna sertçe bastırdı. kızılın yüzünde mimik oynamadı. 

"benimle güzel eğlendin mi?" diyerek sordu. "beni revire götürdün, herkese adından yine söz ettirdin!" sertçe vurdu sol göğsüne. "kimseye dokunmayan o gizemli çocuk, okulun en sessiz kızına dokundu!"

berk özkaya'nın canını yakan tek şey bu sözlerdi. 

başını iki yana salladı. "yapma," dedi. "mesajları atan ben değilim."

"ben sana neden inanayım!" diyerek var gücüyle bağırdı, kız. "neden inanayım sana! tolga'yı-" 

daha fazlasını söylemesine izin vermedi. hızlı davrandı, büyük avcunu dudaklarının üstüne yaslayıp onu susturdu. "bağırma!" dedi uyarıda bulunarak. "eğer insanların duymasını istemiyorsan bağırma kızım!" 

canı acıdı. ona kendisini nasıl inandıracaktı? "bak," dedi bu söyleyecekleri onun canını yakarken. "ben o iti neden öldürdüğünü anladım, tamam mı? sana zarar verecek bir şey yapmam." 

sessiz kızın bakışları donuklaştı. biraz önce iliklerine işleyen o var gücü bedenini terk etti. bakışları titredi, biraz geri çekildi. konuşmak için dudaklarını aralasa da yapamadı. sadece durdu. sessizce durdu ve gözlerinden birkaç damla yaşın akmasına izin verdi.

"madem biliyorsun..." dedi titreyen sesiyle. "neden soruyorsun?" 

"senden duymak için." elini uzattı, yaşlarını silmek istedi. parmağıyla kızın güzel yüzünün arasında çok küçük bir mesafe kala durdu, onu incitmekten korktu. bakışları titredi, yutkunamadı. "doğru olduğunu bilsem de..." dedi sessizce. 

aybike, bu bakışlara tutundu. bir insanın bakışları kolay kolay titremezdi. 

yüzünü, çok hafif ileri ittirerek kızılın parmağıyla teninin temasını sağladı. "doğru olmadığını duyup bu yalana kendimi inandırmak için."

"o gece..." dedi fısıltıyla. "bunu yapmasam, bana tecavüz edecekti." 

kızıl, yıldızların bulaştığı parmak uçlarını kızın güzel yüzünde okşarcasına gezdirdi. yaşlarını sildi, sakinleşmesini istedi. ona dokunuyor olmak; inanmadığı tanrı'nın verdiği en güzel armağan ve en güzel cezaydı. 

"senin suçun değildi," dedi. aybike iç çekti. "senin suçun değildi," diyerek tekrar etti oğlan. 

"biliyorum." bilmiyordu.

"senin suçun değildi..."

"biliyorum." kızın gittikçe sesi titriyor, inanmadığı kelimeyi söylemek ona artık ağır geliyor ve ağlatıyordu.

"bilmiyorsun..." dedi berk. akan her bir gözyaşını siliyor, o yaraların üstüne yıldızlar çizmekle uğraşıyordu. böylece karanlığı aydınlanacaktı. "bulacağım mesajı atan kişiyi." sesindeki kararlılık kızı yalnız olmadığına ikna etti. 

"ama aybike, senin suçun değildi."

dayanamadı, kız. başını iki yana sallayarak, "benim suçumdu!" dedi. "çünkü ben bir aptalım!" 

berk özkaya, sadece hislerinin söylediği şeyi yaptı. sessiz kızı korkakça kavradı, bedenlerini birleştirerek sarıldı. 

ağlaması şiddetlendi, kızın. oğlanın sırtına güçsüzce vurup, "bırak, berk..." dedi çaresizce. "sarılma, bırak."

"bırakacağım," dedi oğlan. bu sırada, kızın vuruşları son buldu ve sıkıca oğlanın sırtına sarıldı. "istemedim..." dedi kesik nefesleriyle. "özür dilerim, benim suçum."

başını iki yana salladı, oğlan. "senin suçun değil." kulağına doğru fısıldadı. "senin suçun değil, yaralı kuş. senin suçun değil..."

yutkunamadı, aybike. sadece ağladı. ilk defa birisine güvenerek, daha önce temas etmek için başkalarının uğraştığı bu teni sıkıca kavrayıp gözyaşı döktü. karanlığını, aydınlık sandığı oğlanın karanlığına bulaştırdı.

ama bir eksik vardı. berk özkaya'nın yıldızları, sadece kız içindi. kendi içini asla aydınlatamazdı. 

birkaç kere daha aynı şeyi fısıldadı, berk. anlamasını istiyordu. onun suçu değildi. bunları yaşamak, aybike'nin suçu değildi. o haklıydı. insanlar ne düşünürse düşünsünler, sadece kendisini korumak istemişti. 

-berk'in deyimiyle- o piçin geberip gitmesinin bu dünyada hiçbir karşılığı olamazdı, olmamalıydı da!

"geri çekilmemi ister misin?" başını olumlu anlamda salladı, berk. usulca geri çekildi, ağlamaktan gözleri ve burnu kızarmış kıza şefkatle baktı. 

ilk önce gözlerini sildi, sonra burnuna onu güldürmek için dokundu. küçük bir tebessümünü kazandığında, bu ona büyük bir ödülmüş gibi geldi. "bulacağım," dedi güven verircesine. "mesajı atan kişiyi bulacağım, sırrın güvende kalacak."

ne söyleyeceğini bilemedi, kız. sadece minnetle oğlana bakmakla yetindi. artık o vardı, yalnız değildi. 

"gidelim mi?" midesini tutarak ayağa kalktı, kız. berk kaşlarını çattı. "aç mısın?" sendelediğini görünce koluna girdi, ağır adımlarla revirden çıkmasına yardım etti. "okulda mı kalmak istersin dışarı mı gidelim?"

"burada kalmak istemiyorum," dedi kız. "etrafa baktıkça bir yerden çıkacakmış gibi hissediyorum."

"tamam," dedi oğlan talimatı alırken. "o zaman dışarı gideriz." kızla birlikte ağır adımlarla çıkış kapısına yönelirken insanların gözlerini üstlerinde hissediyordu. onlara bağırmak, hadlerini bildirmek istedi ama yapamadı. 

kollarının arasındaki kız bir tartışmayı daha kaldıramazdı, şu an için o kadar güçlü değildi. 

ve berk özkaya, asla onu olumsuz etkileyecek bir şey yapmayacaktı.

23.59, ayber.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin