now

402 35 38
                                    

selam, ben geldim! günün ikinci bölümü!

yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı lütfen unutmayın.💖

iyi okumalar perisi en güzel perilerime🧚‍♀️

berk özkaya, sokak lambasının altındaki kaldırımda, kendisiyle birlikte oturan genç kızın rahatsız olmasını önlemek amacıyla deri ceketini bacaklarının üstüne örttü. "üşüme," dedi istanbul'un soğuğunu bahane ederek.

gülümsedi, kız. oğlanın ince davranışlarının asıl nedenini söylememesi hoşuna gidiyordu. biliyordu, rahatsız olmaması için yapıyordu ama bunu bile kılıfına uydurarak, gurur incitmeden yapıyordu. 

artık birbirlerini anladıklarını düşünüyorlardı. kaldırımda daha küçük bir yer kaplamış, toplu şekilde oturan genç, güzel kızın yanında serseri görünümlü, yayılarak oturan ve önünde siyah bir poşet olan kızıl oğlan... 

tezatların en güzeli olmak istemiyorlardı, amaçları farklı olmak asla değildi ama yaşadıkları şeyi özel olarak nitelendiriyorlardı işte. düzene başkaldırıdan daha çok hissettikleri ve yaralarıyla alakalıydı bu durum. 

"nasıl rahat edeceksem onu yapmamı söyledin," dedi kızıl sessizce. "yanında içmemden rahatsız olmayacak mısın?"

başını olumsuz anlamda salladı, kız. oğlanın önündeki siyah poşeti aldı, içini açtı ve bir kutu bira aldı. "sadece sana eşlik etmek istiyorum." dudağının kenarını kıvırdı, kızıl. kızın elindeki biraya uzandı. "içmeni istemiyorum."

birayı bırakmadı, kız. "içmek istiyorum."

berk, birayı tutan parmaklarını gevşetip kızın elinin üstüne yöneltti. afalladı, kız. elini tutmasını beklemiyordu. nedendi bilmiyordu, dudaklardan daha sıcak hissettirmişti bu küçük temas. kim bilir, belki de zamansızdı ellerinin birbirine değdiği anlar. 

zamansız olan şeyler her zaman daha sıcak, yatıştırıcıydı.

"içtin mi hiç?" gözlerini devirdi, kız. "o kadar değil herhalde..." dese de berk buna pek inanmış gibi görünmüyordu. gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp kıza bakmayı sürdüğünde, "yani..." dedi aybike. baş parmağı ile işaret parmağı arasında küçük bir boşluk oluşturdu. "birazcık haklı gibisin."

gözlerini kısıp alt dudağını dişledi, kızıl. "ne kadarcık?" diyerek sordu ve kızın yaptığı el hareketini taklit etti. "şu kadarcık mı?" 

eğlendiğini hissediyordu, genç kız. parmaklarını biraz daha kısıp, "işte bu kadar..." dedi. güldü, berk. kızın parmaklarını narince tuttu, birbirinden ayırıp aradaki boşluğu genişletti. "ya da bu kadar?"

yutkundu, kız. yüzlerinin yakınlığı onu utandırmaya yetmişti. kızıl oğlanın sert çehreli yüzünün sadece kendisi için yumuşadığını gördükçe şefkatle doluyordu içi. gözleri çok güzeldi; hayatında kahverengi gözlerin tonunun bu kadar özel olabileceğini, yer kaplayacağını bilemezdi. 

çilleri özenle yerleştirilmişti yüzüne. sanki dünyanın en güzel ressamıydı tanrı ve boya fırçasını her sıçratışında mucize yaratmıştı. 

elini kızılın elinden ayırmak istemese de çillerine dokunma arzusuyla çoktan dolmuştu içi. bu nedenle boştaki elini oğlanın yüzüne yaklaştırdı, titrek bir naziklikle çillerine dokundu. 

"çok güzeller." kızın sessiz fısıldayışı ve dokunuşu, oğlanın gözlerini kapatmasına yardım etti. ilk defa bir temas karşısında korkuyla kapanmıyordu gözleri. kıza belli etmese de adeta bir merheme benzetiyordu onu.

23.59, ayber.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin