Göz kapaklarım yukarı kalkarken etrafı bulanık görüyordum. Birkaç kere gözlerimi kırpıştırıp nerede ve ne şekilde olduğumu anlamaya çalıştım. Sandalyedeydim, bağlıydım, bembeyaz ve hiçbir eşya bulunmayan bir odadaydım. Kafamı geriye attığımda, kafam tam olarak bir omuza düştüğünde çığlık attım. Şaşkınlıkla imkanlarım el verdiğince arkama baktığımda onu gördüm.
Çakır. Çakır Karaer.
Baygındı. Kafamla kafasına birkaç kere vurup ayılmasını sağladım. Gözleri yavaşça açılırken kafasını iki yana salladı. Kafasını sola çevirdiğinde göz göze geldik. Fazla yakındık. Biraz geriye çekildim. Anlamaz gözlerle bana bakıp kaşlarını çattı.
"Tam olarak, geriye doğru olağan gücünle eğilmiş bir şekilde ne yapıyorsun?" Kendimi toparlayıp sandalyenin sırt kısmına yaslandım.
"Senin uyanmanı sağladım. Bence gözlerini açar açmaz sorduğun soru bu değil, 'Tam olarak, bu hiçbir şey olmayan odada sırt sırta neden bağlıyız?' Olmalıydı." Ne tepki verdiğini göremiyordum fakat derin bir nefes verdi. Birkaç saniye süren sessizlik bana birkaç dakika gibi gelirken yine ve yine bu durumu bozan ben oldum.
"İplerden kurtulabilirim ve eminim ki sende kurtulabilirsin," ayaklarımı hareket ettirdim. "Benim ayağım bağlı ama seninki değil, neden acaba?" Ben kendi kendime mırıldanırken odanın kapısı sertçe açıldı. İrkildim fakat bunu belli etmedim. İçeriye Çakır adındaki patron bozuntusunun babası olacak adam girdi. Yüzündeki alaylı tebessümü bozmak için neler yapmazdım.
"Nasılsınız..." bir süre sustu. Düşünür gibi yaptı. "... çok emek vererek alı koyduğum rehinelerim." Cümlesinin sonunda attığı iğrenç kahkahaya yüzümü buruşturdum. Aklıma gelen şeyle sinirden güldüm.
Kaçırıldığım yerden kaçırılmıştım.
Adam neye güldüğümü anlamak için olsa gerek bakışlarını gözlerime dikmişti. Tek kaşı havaya kalktı ardından birkaç adım atarak yanıma ulaştı.
"Bu esir alınma durumu çok hoşunuza gitti bakıyordum da? Çeşitli acı çektirme yöntemlerim var, onlardan da ister misiniz? Ek hizmet olarak görün." Bu Çakır denen adamın babasına çektiğine hiç şüphem yoktu. Aynı alaycılık, aynı üstün bakışlar... tiksintiyle adama bakmaya devam ederken onun sesi aramızdaki sessizliği bıçak gibi kesti.
"Ne istiyorsun?" Alay dolu bir gülüş koptu boğazından. "Hangi olay seni bu kadar sinirlendirdi. " Sesinde korkunun zerresi yoktu hatta sanki karşısında kendisini bağlayıp bir odaya tıkmış bir adam değil de, kendi emrinde çalıştığı sıradan bir adamı varmış gibi konuşuyordu. Önümde duran adamın kasıldığını hissettim.
"Sadece bir aydır görmüyorum seni oğlum. Bu kadar yolundan sapmanın sebebini merak ettim sadece. Biliyorsun hâlâ elimde." konuşmalarından zerre bir şey anlamıyordum fakat yine de dinledim. "Ne zamandan beri bu kadar sözümden çıkar oldun? Ne zamandan beri sevdiklerini düşünmeden hareket eder oldun?" Adamın sesindeki baskı altında ben bile garip olmuştum. Konuşması karşı tarafın konuşmasına izin verdirmeyecek türdendi. Fakat Çakır'da gördüğüm kadarıyla pek de karşısındakini dinleyip itaat eden biri değildi.
"308 kişi!" Haklıydım, susmayıp konuşmuştu. Sesinde sitemle karışık öfke vardı. Ya da ben öyle duyuyordum. "Ben bu yaşıma kadar, senin yüzünden tam 296 kişinin ölümüne sebep oldum. Yeterince acılı bir şekilde ölmelerine hemde. 12 kişi de o yola doğru gidiyor!" Kafam karışmıştı. Çakır denen adam, bu yolda isteyerek bulunmuyor muydu? Yine de dediği üzerine 308 kişi az değildi.
"Oğlum," bu kelimeye yaptığı iğrenç vurgu yüzünden şuraya kusabilirdim. "Yaptığımız anlaşma 309 kişi üzerineydi ve biliyorsun, amacıma ulaşamazsam bu sayı artacaktı. Sen bunu imzalarken aklında ne varsa, şu an da sadece onun olması gerek. Başka şeylere kafa yorarsan çıktığın yolda ilerleyemezsin." Adamın konuşmalarında, uzaktan dinleyen birisi olarak hissediyordum ki üstü kapalı tehdit vardı. Bir süre Çakır'dan ses çıkmadı. Adam, Çakır'ın babası, hiçbir şey söylemeden çıktığında Çakır'ın sesli bir nefes verdiğini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY 309
Roman pour Adolescents"Sıradaki ben miyim?" Kulağımın dibinde hissettiğim ılık nefesi sinirlerimi bozuyordu. "Zeki kadınlara zaafım var, biliyor muydun?"