Başlık pek içime sinmedi. Bu bölümün başlığını değiştirebilirim..
Başlamadan önce oy vermek için yıldıza tıklarsanız çok sevinirim.
Satırları okurken ki duygularınızı veyahut hislerinizi belirtmeden geçmeyin lütfen.
Başlık pek içime sinmedi. Bu bölümün başlığını değiştirebilirim..
Günlerim bir önceki gün ile benzer geçerken sabrımın son noktasına geldiğimi fark ettim. Bir günümü daha burada geçirebilir miyim diye düşündüm fakat düşünürken bile sinirlerim hat safhaya geldi.
Yukarıda, kütüphanem diye adlandırdığım odada oturan Serkan ve Melih'in yanına çıktım. Elimdeki tepsi ile kapı kolunu açmakta biraz zorlansam bile sonunda başardım ve kapıyı araladım. Omzumla geçebileceğim yer kadar kapıyı açtığımda karşımda onları satranç oynarken görmeyi açıkçası ummuyordum. En son ikisi de kitap okumaya dalmıştı.
Elimdeki tepsi ile köşe koltuğuna oturduğumda tepsi üzerinde duran kâsenin içerisindeki çorbayı kaşıkla karıştırdım. ''Mis gibi tarhana koktu.''
''Mutfakta bir tencere dolusu tarhana var. Git al.'' Kaşığa sıcak çorbayı doldurup ağzıma götürecektim ki yeniden konuşan Melih yüzünden ona cevap verip kaşığı dudaklarım arasından geçirdim.
''Tek taşın kaldı savunman için.'' Melih, Serkan'a ait taşı düşürdüğünde keyifle arkasına yaslandı.
''Tek bir taşımın kalması oyunun sonlandığı anlamına gelmiyor.''
''Zaten o anlama getirmeye çalışmadım, yenilgiye bir adım daha yaklaştın.'' Dediğinde Serkan Melih'e ters ters bakmaya başladı. ''Şu taşlarından birisini oyna yoksa elimde kalacaksın.''
''Tamam.'' Diyerek mırıldandığında beyaz kale taşını ileri sürdü. Aslında Melih'in de çok taşı yoktu, sadece bir kalesi, veziri ve bir piyonu vardı.
Onlar oyuna devam ederken hem onları izliyordum hem de önümdeki kâseden bir kaşık alıyordum.
''Yenilmeyi düşünüyor musun?'' Melih sesindeki sıkıldığını ifade eden tonu Serkan'a yansıtmaktan hiç çekinmemişti. ''Tek bir taşın kaldı Melih. Benimle aynı durumdasın, peki sen neden yenilmeyi düşünmüyorsun?''
Siyah vezire karşı beyaz bir kale.
Durum o kadar hızlı ilerlemişti ki Melih bir anda yenilginin adımlarında kendini bulmuştu. Güvendiği taşlarını siyah vezir bir bir alıp kareler üzerinden çekmişti. Fakat ikisi de mücadeleyi elden bırakmıyordu, meraklanıp nedenini sordum.
''Gözü kara bir şekilde neden devam ediyorsunuz?'' O kadar önemsiyorlardı ki kazananı sanki burada bir katliam olsa asla dönüp bakmazlardı.
''Çünkü kaybeden kazanana bir milyon verecek.'' Melih sorumu yanıtladığında Serkan, verdiği cevabın eksiklerini tamamladı. ''Paranın ikimizin de zerre umurunda olmadığını biliyorsun Meriç. Amaç sadece üstünlük.''
On dakikaya yakın bir zaman geçtiğinde Melih'in Serkan'a ait son kalan taşı da aldığını gördüm.
''Bu sayılmaz moruk, yeniden oynarız merak etme.'' Melih yüzündeki tebessümle satranç tahtasına elindeki taşı fırlattığında sandalyesini geri çekip ayağa kalktı.
''Bu kadar sevinme Melih. Erken sevinçler son bulduğunda hüzün kaçınılmaz olur.''
''Tabi, öyledir.'' Melih telefonunu cebinden çıkartırken Serkan'ın söylediği söze aldırmadan parayı göndermesini istedi. Birkaç dakika sonra Melih paranın elinde olduğuna emin olduğunda telefonu yeniden cebine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADUT
Teen FictionTehlikeli adım sesleri kulaklarımda yankılandı. ''Bu kadar kötü bir canavar değilim. Sen hiç Adem'i suçladın mı?'' Kaşlarımı çattım sorduğu soruyla. Bir adım daha bana yaklaştığında sıcak nefesi dudaklarıma vurdu. Gözleri gözlerimden ayrılmazken y...