YAKILAN KÜLLER

620 30 58
                                    

38.Bölüm: YAKILAN KÜLLER

Bir yangın var, tüm dünyayı çepeçevre sarıp sarmalayan. Yeryüzü ateşler içerisinde ama sadece benim bedenim bu hissiyatı zirvede yaşıyor. Zincirlerle sarılmış bedenimi alevin muhteşem rengine teslim etmişlerdi. Ne evin içerisinde hissedilen sıcaklık ne de bir ateşin üzerine uzatılan elin hissettiği sıcaklık. Hiçbirisi, yüreğimdeki kor onlardan çok fazla. Öfke kontrol bozukluğum çocukluğumdan kalma. Ve bu çocukluk hissiyatının doğurduğu duygu en yakın arkadaşımın adının bir beyaz mermere yazılmasına sebebiyet vermişti. Can çekişe çekişe. Benim suçumdu, o an kendimi sakinleştirmek için belki de kendimi yerden yere atmalıydım ama hayır. Yapmadım, en kötüsü de neydi? Şuan o mezarlığın önünden geçen taksicinin Taylan hakkında duyumsadığı haberleri kulağıma çalması ile tüm soğukkanlılığımın yanında umursamamam değil mi? Kaç günde bu illet içime işlemişti? Acılarımın sonucu muydu? Sırtımdaki yaraların bedeli, nefesimin elimi tutmaması, şuan muhtemelen kül olan evde duyduklarım sonucu muydu, duygularımın beni terk etmesi? Oysa bir damla gözyaşı dökmek isterdim günün sonunda.

Gözyaşlarımı çaldılar anne, neredesin anne? Ölüyorum anne. Duymuyor musun yoksa anne? Yanağımdaki tokadın üzerini okşuyorum anne, parmakların karıncalanıyor mu? Anne? Anne. Ne güzel bir kelime, neden dilime dolaştırmama izin vermedin ki? Zihnimde bile sancıyla doğan kelimenin suçlusu kim anne? Anne, gel ve al beni buradan. Her şey geçecek de, bas bağrına beni. Seni affetmesem de affetmişim gibi sarıl bana. Çünkü benim nefesim gitti anne, benim her şeyim bir günde yok oldu. Ölmeyen bu bedenim daha ne kadar acı çekecek sence? Çok acı çekmeyeyim anne. Ruhum ıstırap dolu zaten. Ölme annem, sen de ölme. Bırakıp gitme beni nefesim gibi. Sana ihtiyacım yokmuş gibi bakan gözlerime kanma, yalancıdır gözlerim. Bilmez misin? Sana ihtiyacım var. Neden bunları yüzüne söyleyemiyorum ki?

Dudaklarımı araladığım sırada yeni vereceğim adresi bekledi kırk yaşlarında olan adam.

Vazgeçtim, çizgi haline getirdim dudaklarımı. Çağla, düşlerimdeki kadar güzel bir anne değil orasının adresini veremem.

Ona gitsem sarılmaz, tokat atar yeniden. Bağırır, saçımı okşamaz. Çünkü o kadın düşlerimdeki gibi değil, değil işte.

Sahi nereye gidiyor bu taksici? Fütursuzca dediğim sokaklardan sapıp nereye vardıracaktı beni? Katlanamadım: cebimde beş kuruş para, yanımda herhangi bir kart veya bir kimlik kartı yokken ben ne amaçlıyordum! Biraz kısık çıkan sesimle taksiyi durdurmasını söyledim, lafımı ikiletmedi.

Gözlerimi kapadım ve başımı arkaya attım. Son kez diyordu içimdeki minik çocuk, son kez sesinden midem bulanacaktı. Yine de son kez olmasına değerdi. Hayır. Belki de değmez.

''Param yanımda yok. Fakat size bir telefon numarası vereceğim. Yanımda arayabilirsiniz. O kişiden yeteri kadar para alabilirsiniz...Lütfen bana öyle bakmayın, gerçekten ödeyecek o. İstersen burada kalırım.'' Israr ettim. Kabul etti. Cebinden telefonunu çıkardı, numarayı söylerken şüpheyle bana bakmayı sürdürdü. Umursamadım, istediği kadar parayı alacaktı. Telefon açıldı, sesini duyurmadan onu arayan kişinin konuşmasını bekledi. Taksici, bir kadının kendisini arattırdığını ve yol ücretini ödeyeceğini söylediğimi söyledi. Melih derin bir nefes aldı, sanki bir şey arıyormuş gibi. Bir koku. Ve o kokuyu bulmuş gibi nefesini geri verdi. Taksici parasını hesabında gördüğünde telefonu kapattı. Ben de olayın çözülmesi ile taksiden indim.

Gerçekten midem bulanmıştı, sesinden. Telefonu kapatmadan bana karşı kullandığı mesleki hitabımı yeniden diline dolaştırmıştı. Taksici adam ise bunu umursamadan telefonu kapatıvermişti.

KARADUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin