Uzun bir aradan sonra, merhaba.
Bazen öyle anlar vardır ki o anı kurtarmaktan ziyade kendinizi kurtarmayı düşünürsünüz. Çünkü o an yeterince geciktirilmiş ve artık ayak bağınız olmuşsa kendinizi kurtarmanın tam vaktidir o an. Ve hiç düşünmeyin, tam o saniye tam o an aklınıza gelen ilk fikri eyleme geçirin çünkü ikinci fikir sizin ayak bağınızı daha da dolar. Nitekim ikinci fikir mantığı öne sürerek yapılmıştır ve tüm düşünceler teker teker süzgeçten geçirilmiştir oysa illa düşüncelerden birisi size yeniden musallat olur ve keşke aklıma gelen ilk şeyi söyleseydim diye kara kuzular gibi etrafta dolaşırdınız.
İlk düşünce sizin kurtarıcınızdır çoğu şeyde bu böyledir.
Bir fikir ortaya atarken, bir soruyu çözerken aklınıza gelen ilk düşünce, bir soruyu çözerken aklınıza gelen ilk cevap. Çünkü ilklere hiçbir mantık veya duygu karışmamıştır. Pişman olman olasıdır tıpkı hiçbir şeyde kesinlik olmadığı gibi, yine de ilklerin yerini mantık aldı mı daha çok pişman olursunuz. Neden mi? Öyle işte. Mantık sizi her zaman çıkışa götürmediği gibi ilkler de her zaman mutluluğa götürmez ama mantık çoğu zaman çıkışa sizi götürdüğü gibi ilkler de çoğu zaman sizi mutlu eder. En iyi seçenek odur.
Meriç Tilki'yi duymamıştı. Tilki sadece babasının duyabileceği bir şekilde konuşmuştu. Ve konuşmaya da devam etti. ''Şimdi git buradan.'' Yanlışlıkla hastanelik ettiği kadının ailesi çoktan endişeyle kadının yanına gitmiştir babası da olayı araştırmıştır. Fakat arabasını çok geçmeden oradan çektirmişti Tilki. Hem kendi babasının aracı görmemesi için hem de sarışın kadının babası kendisini böyle tanıyıp bir de üzerine polislik olmamak için.
''Yalan söyleme bana, yürü!'' deyip yeniden Tilki'nin kolunu tuttuğunda Tilki kendisini geri çekti. ''Yalan mı?'' deyip burundan ondan nefret ettiğine dair bir hırıltı çıkardı. İki adım gerisinde duran kadının yanına gitmeden ona elini uzattı. Meriç bir ona bir de eline bakakaldığında Tilki bakışlarıyla yalvarmaya çalıştı. Meriç alt dudağını dişledi. Ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
''Yoldan kadın mı çeviriyorsun lan yalanına ortak olması için?'' Meriç kaşlarını çattı. Tilki de dişlerinin arasından konuştuğunu belli ederek başını babasına çevirdi. ''Kes sesini baba. Bir kere de sus Allah aşkına!''
Başını yeniden Meriç'e çevirdiğinde bakışlarını yumuşattı. ''Meriç?'' deyip ona doğru adım attığında Meriç bir anlığına elini kaldırdığı sırada Tilki hemen eline uzanıp elini tuttu. Babasının karşısında durmak için bir adım ilerlediler. ''Oldu mu? Bitti mi tüm dertlerin?''
Babası kaşlarını çattı ve Meriç'e baktı. ''Sen bu hıyarı tanıyor musun kızım?''
Meriç Tilki'ye baktığı sırada Tilki gözlerini yavaşça kapattı. Meriç'te başıyla onayladığında yeniden o despot ses duyuldu. ''Ne zamandır tanışıyorsunuz?'' Tilki lafa atladı. ''Yedi ay!''
Meriç bir anda gözlerini inanamazken açtığında elini tuttuğu Tilki'nin elini gizliden sıktı. Tilki yüzünü buruşturdu, ''açıkçası daha yeni yedinci ayımıza adım atacağız baba.'' Tilki gözlerini Meriç'e çevirip ondan epey uzak duran Meriç'i yanına çekmek için elini kendisine çekti. Meriç bu hareketi beklemediğinden ona biraz yaklaştı. ''Tamam mı? Bitti mi sorgu sual? Rahat bırak artık beni.''
Tilki babasını geçip elini tuttuğu kadını peşinden getirirken babasının dur emriyle adımları yerde çakıldı. ''Yarın evime gelin. Sözü halledelim. Bir an önce şu işlerde elimi ayağımı çekmek istiyorum. Senin yüzünden emekli yaşımı çoktan geçmiş olmama rağmen o sandalyede hala oturuyorum zaten.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADUT
Genç KurguTehlikeli adım sesleri kulaklarımda yankılandı. ''Bu kadar kötü bir canavar değilim. Sen hiç Adem'i suçladın mı?'' Kaşlarımı çattım sorduğu soruyla. Bir adım daha bana yaklaştığında sıcak nefesi dudaklarıma vurdu. Gözleri gözlerimden ayrılmazken y...