huzursuz, üzgün, endişeli veya depresif hissettiği zamanlarda 'güvenli alan'ı haline getirdiği koyu gri battaniyesinin altına kendini saklamışken kapısında bir tıklanma sesi duydu."jimin, içeri geliyorum!"
az sonraki girişini bağırarak duyuran kişi abisi seokjin'di, şu ankinden daha çok gergin hissetmesini istemiyordu belli ki.
"seninle konuşmak istemiyorum!" battaniyesinin altında bağırsa da abisi içeri girmiş ve kendisine doğru birkaç büyük adım atmıştı.
"jimin, şunu yapmayı kesmen gerek," jin net bir sesle konuşmuştu.
"ciddiyim. namjoon buradayken kapıyı falan çalmadan odama dalamazsın, bu çok kabaca."
jimin nihayet battaniyeyi üstünden attı.
"ya gerçekten mi? giremezmişim! ya çok acil bir durum varsa? ya bir şeyleri yaktıysam? ya biri öldüyse?" yakmak ve ölmek kelimelerini vurgularken oldukça abartılı bir tonda konuşuyordu.
"bu saydıklarının hiçbiri umurumda bile değil çünkü tam bir şeylerin ortasındaydık jimin!" öyle bir bağırmıştı ki jimin battaniyeyi yeniden yüzüne çekti.
"hiç de önemli bir şeyin ortasında falan değildiniz," örtünün altında konuştu, sesi kısıktı ama jin onu gayet iyi duymuşa benziyordu.
"biz seks yaparken içeri girdin jimin!" ve yeniden, bağırıyordu.
"kesinlikle. hiç de önemli bir şey değil işte." jimin cevapladığında battaniyesinin yüzünden çekildiğini hissetmişti.
garipti. abisi bunu genelde hiç yapmazdı. jin kardeşinin ne kadar kırılgan ve hassas olduğunu, en ufak bir şeyin onu tetikleyebileceğini biliyordu ama görünüşe göre şu an oldukça kızmış durumdaydı.
"jimin, üç yaşında çocuk gibi davranamazsın. konu ben ve benim hayatım olduğunda neyin önemli olup olmadığına sen karar veremezsin."
jimin battaniyeyi yeniden yüzüne çekmek istese de jin izin vermedi.
"hayatındaki en önemli şeyin ben olduğumu düşünmüştüm."
jin gözlerini devirdi.
"elbette öylesin jimin, sen benim kardeşimsin ve her zaman seninle ilgileneceğim, ama konu sen olduğunda bile bazı şeylerin kabul edilemez olduğunu anlaman gerek."
dudağını sarkıtıyordu.
"yanlış bir şey yapmadım." biraz sessiz konuşuyordu, yaptığı şeyi gayet anlamıştı çünkü.
"jimin, sandviç ekmeğinin yanlış yönde kesilmiş olduğundan şikayet etmek için kapımı bile çalmadan odama daldın ve açıkça benimle namjoon'u tam şeyin ortasında gördün... bilirsin... yani bunların hiçbiri sana nasıl yanlış gelmeyebilir!" bağırıp çağırmaya devam ederken gözlerindeki öfke açıktı.
"yani eğer bunu doğru düzgün kesmeyi öğrenmiş olsaydı şu an bu tartışmayı yapıyor olmazdık," onun da sinir olduğu belliydi kollarını göğsünde çaprazlarken.
"gerçekten mi jimin? gerçekten bir sandviç ekmeğini kesmenin yanlış herhangi bir yolu mu var? yoksa namjoon'a başka bir sebepten mi kaba davranıyorsun?" jin'in sesi artık daha yumuşak ve üzgün çıkıyordu.
"pekala eğer oval şekilde kesersen bu tabii ki bir daire gibi gözükmez. ona düzgün öğretemediğin çok açık."
bu tür ani yükselişleriyle jimin çoğu insanın gözünde şımarık bir çocuk gibi görünebilirdi ama abisi onu herkesten iyi tanıyordu.
jimin sekiz yaşındayken asperger sendromu teşhisi konulmuştu ona, ve o zamandan beri hayatında bu sorunun getirdiği birçok problemle savaşmıştı.
seokjin onu en iyi anlayan, nihayet üniversitesini bitirip kira ve yemeklerini karşılayabilmek adına çalışmaya başladığı gibi onu yanına alan kişiydi.
ebeveynleri jimin'in bu erken teşhisine asla uyum sağlayamadığından oğlan büyürken oldukça zorluk yaşamıştı çünkü ona daima çok hassas olmaması gerektiğini veya konu normal şekilde sosyalleşmek, herhangi bir şeye karşı ilgi göstermek olduğunda inatçılığını kesmesi gerektiğini söylemiş ve onun kontrol edemediği takıntılarını kabul etmemişlerdi.
o yüzden şimdi, kendisini asla huzursuz hissettirmeyen ve kendisiyle daima uyum içinde olan abisi tarafından azarlanırken midesinde hafif bir panik atak belirtisinin ağrısını hissetti.
"çok çabalıyordu. gerçekten. hayatımıza birinin uyum sağlamasının zor olduğunu biliyorsun ve ondan gerçekten hoşlanıyorum. bir şans veremez misin?" gözlerine yaşlar dolarken jin neredeyse ağlayacaktı.
"sandviçlerimi doğru şekilde kesmeyi öğrenmesi lazım. aynı zamanda evimizdeki şeyleri kırıp dökmeyi de bırakmalı. beni üniversiteden alırken geç kalmayı kesmeli, ve biz öğle yemeğimizi bitirdiğimizde bulaşıkları yıkamalı, saatler sonrasında değil."
jimin gerçekten inatçıydı ve empati de duyduğu yoktu.
*
olaydan iki gün sonra seokjin, iş yerinden kırmızı yanakları ve şişmiş gözleriyle dönmüştü.
jiminse çoktan evdeydi ve oturma odasında bir kompozisyon üzerine çalışıyordu.
büyük olan mutfağa girip bir soju şişesini kaptıktan sonra jimin'in yakınlarına bir yere oturdu ve ne yapıyor olduğuna baktı.
"hey. işin nasıldı bugün?" jimin bir buçuk senedir daima sorduğu soruyu tekrarlıyordu.
"iyiydi, ama namjoon'la kavga ettim."
"ah. üzgünüm." kompozisyonunu yazmayı sürdürürken konuşmuştu, jin'in söylediği şeyden rahatsızlık duymuyor gibi gözüküyordu.
yani, çünkü rahatsızlık duymamıştı.
son umursadığı şey namjoon ve onların ilişkisiydi.
jin derin bir nefes aldı ve konuşmadan önce birkaç yudumu midesine indirdi.
"büyük bir kavgaydı ve sonunda bana dedi ki eğer sana taviz vermeyi sürdürürsem benimle bir ilişki içinde olamazmış."
jimin olaya dahil olduğunu hissederken bakışlarını hızlıca abisine çevirdi.
"ah... cidden mi?"
"evet."
"ee, sen ne dedin?" gözleri abisinin üstündeydi, cevabı duymak için sabırsızlanıyordu.
"ona senin benim önceliğim olduğunu ve olmaya devam da edeceğini söyledim ve eğer bunu kabul etmiyorsa artık birlikte olmamamızın belki de en iyisi olduğunu." yanağına bir yaş düşerken bitirdi konuşmasını.
"söylediğin oldukça mantıklı gibi." seokjin'den akan gözyaşını umursamazken kendi açısından yorumlamıştı.
"aynen... artık bu konuda huzursuz olmazsın diye düşündüm." jin imalı şekilde konuştuktan sonra kalkmış ve yatak odasına gitmek için salondan ayrılmıştı.
jimin abisini yalnızca gözleriyle takip etti ve içinden 'iyi geceler' diledi, zamanla bunun en iyisi olduğunu anlayacaktı ve bunu abisinin de anlamasını umuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
randevu : jikook
Fanfictionjimin abisine iyi bir sevgili bulmak için çıktığı randevuda jungkook ile tanıştı. ( © all rights are belong to poppyvalo on ao3 )