iki / çözülmesi gereken sorunlar

1K 109 17
                                    

ama öyle olmamıştı.

jin depresif, sürekli ağlayan, kalbi kırık biri haline geldi ve tüm bunlar jimin'i de etkilemeye başladı.

abisi jimin'in üniversiteye götürmesi için hazırladığı sandviçi dairesel şekilde kesmesi gerektiği gibi birtakım şeyleri unutmaya başladı ve yani, jimin yemek kabının içine koyulmuş "dikdörtgen" dilimlere sadece bakarken bile çok zorlanıyordu, bu yüzden jin'in "unutkanlığıyla" geçen dördüncü günün ardından, küçük kardeşi nihayet konuşmaya karar verdi.

"jinshi, sandviçlerimi yanlış yaptığın için son üç gündür bi' tür baş belası haline geldiğimi biliyorum ama sanırım yine aynısını yapmışsın."

eve girerken konuşuyordu jimin, oldukça da ciddi görünüyordu.

jin ise romantik konulu bir film izlemekteydi, yanındaki bir kutu peçete ile birlikte, belli ki dökmek üzere olduğu yaşları için hazırlıklıydı.

"üzgünüm, yarın unutmamaya çalışacağım," yani, pek inandırıcı duyulmuyordu.

"bunu her gün söylüyorsun. ya, bir sorun mu var?"

görünen o ki jimin bir anda iyi kardeş rolünü üstlenmek istemişti.

"hmm... bir sorun mu var? izin ver düşüneyim?" jin bu konuyu inanılmaz içli dışlı düşünüyormuş gibi işaret parmağını üst dudağına yerleştirdi.

"belki sorun yapayalnız olmamdır jimin. belki sevdiğim insanın yanımda olmamasıdır. belki yalnız olmaktan hoşlanmıyorumdur ve şu sıralar tam da böyle hissediyorumdur."

jin kendini açıkladığında jimin onu anlamaya çalıştı. destekleyici olmaya çalıştı.

"yani onu düşündüğünden daha çok özlüyorsun?"

"evet, öyle. onun varlığını, etrafında olmayı, uzun konuşmalarımızı, öpücüklerimizi, uyumalarımızı özlüyorum. hakkında her şeyi."

"pekala bu kötü olmuş. umarım yakında iyi hissedersin." jimin'in rahatlatıcı sözleri çocukluğundan öğrendiği kadardı ve hâlâ bu tür durumlarda aynılarını kullanıyordu.

jin kardeşini tanıyordu, bu durum karşısında alabileceği cevabın farkındaydı bu yüzden jimin'in yanıtına karşı çok da şaşkın durmuyordu.

"teşekkür ederim kardeşim," gözyaşları yüzünü ıslatmadan önceki son saniyelerde kısık sesiyle mırıldanmıştı seokjin.

*

seokjin'in durumu iyiye gitmemişti, doğruyu söylemek gerekirse evdeki işlerini daha da azaltmıştı ve bu da jimin'i deliye çeviriyordu. jimin'in sandviçlerini genç olanın sevdiği şekilde dilimlemeyi, bazenleri de her zaman yaptıkları gibi cuma akşamlarının keyfini çıkarmak için alması gereken dondurmaları unutup durdu. pizzacıya jimin'in pizzasını kesmemesini söylemeyi bile unuttu, çünkü üçgenler falan, sevmezdi, bu yüzden jimin bir kez daha canının çektiği yemeği yiyemedi; kendisi için hazırlamak zorunda kaldığı pirinç krakeri ve peynirle yetinmek zorunda kaldı.

korkunçtu.

"jiminah, iyi misin?" en yakın arkadaşı, taehyung,  jimin üniversitenin kafeteryasında başını kollarına yaslamış, kıvrılmış halde, sekiz gün üst üste öğle yemeğini yememiş, bitap durumdayken sordu.

"değilim."

doğruyu söylemişti, ve böylece sırtının bir dirsek tarafından yumuşakça dürtüldüğünü hissetti, o kadar yumuşakçaydı ki bu his bir kuş tüyünün sırtına sürtülmesi duygusuyla karıştırılabilirdi.

vücudu hemen gerildi, dokunuş bir saniye sonra kayboldu ve neyse ki tae'yi terslemekten, herhangi bir yerini ısırmaktan, kıçını tekmelemekten ya da başka bir öfke nöbeti geçirmekten kendini alıkoyabildi, dokunulmaktan gerçekten hoşlanmıyordu ve tae de bunu biliyordu.

"işte, sana bir şey aldım."

jimin küçük, beyaz kaba baktı ve dezenfektan mendilleriyle sildikten sonra -çünkü mikroplar...- kapağını açarak abisinin genellikle onun için yaptığı türden mükemmel şekilli yuvarlak bir sandviçi görünce gözleri irileşti.

"tae..."

sandviçi iki saniyede yok etmeden önce söyleyebildiği tek şey buydu.

"sana aynı benimkisi gibi bir sandviç yapabileceğimi ve işte öylece, daire şeklinde kesebileceğimi fark ettim çünkü görüyorum ki günlerdir bir şey yemiyorsun ve endişeleniyorum."

jimin yemeyi bitirip derin, uzun nefesler aldı.

"sanırım abim üzgün."

"aa... niye?"

"bugünlerde işe gitmiyor. sandviçlerimi hep yaptığı gibi yapmıyor. bana yemek almayı ve film gecelerimizi unutuyor. ağlamayı asla kesmiyor ve odasından duyduğum tek şey 'namjoonie seni özlüyorum'."

tae'nin yüzü "ayy, anladım," der gibiydi.

"bir ayrılık yaşıyor. çok kötü."

"ona yardım etmek için ne yapabilirim? abimi böyle görmekten nefret ediyorum. ve davranış şeklinin değişmesinden de hiç hoşlanmadım."

son kısım daha dürüst olduğu kısımdı, şüphesiz.

"yani... sadece namjoon'u unutması ve yoluna devam etmesi lazım."

"pekala o zaman neden şimdiye kadar unutamadı? bir hafta oldu." jimin... bu tür konularla pek ilgisinin olmadığı açıktı.

"üç yıldır görüştüğü 'eski' sevgilisinin üstesinden bir haftada gelemez. daha iyi duruma gelebilmesi için bir yıl falan... ya da..."

"ne?! bir yıl! hayır. bu karmaşa içinde bir yıl geçiremem. hayır. reddediyorum. bana başka bir yol bul. lütfen tae..." jimin erimek üzereydi.

"ya da... ortada her zaman yeni partner bulmanın bir yolu vardır yani böylece eski sevgilini çok daha kolayca unutabilirsin." tae şeytanca sırıttı, bu sırada jimin'in beyni maksimum hızda çalışıyordu.

yeni partner.

bu işe yarardı.

namjoon'dan daha iyi biri.

ona yardım edebilirim.

ama nereden bulacaktı...

"şehirde her cumartesi gecesi hızlı randevu şeyi var, birlikte gidip bi' kontrol edebiliriz, tanrı biliyor ya sevişmeye ihtiyacım var..."

jimin kusuyormuş gibi yaptı.

"iğrenç, ama bence işe yarayabilir. bir grup yabancıyla tanışır ve abime en iyi eşleşmeyi bulabilmek için rastgele sorular sorabilirim, böylece numaralarını alır ve randevu ayarlarım. bu çok zekice bir fikir, tae, teşekkür ederim!"

jimin sandalyesinden heyecan içinde zıplayıverdi ve sıradaki dersi için yola koyuldu. attığı birkaç adımından sonra gerisin geri tae'nin hâlâ öğle yemeğini yiyor olduğu masaya dönmüştü.

"bana tam konumu ve zamanı göndermeyi unutma ki cumartesi buluşalım ve abim iyileşene kadar bana başka bir sandviç yapabilelim."

tae baş salladı ve ardından gülümsedi, arkadaşını yeniden umutlu ve heyecanlı görmek hoşuna gitmişti.

"anlaştık."

jimin baş salladı, sıcaklık gözlerine kadar yükselmiş fakat genellikle olduğu gibi, ağzına ulaşmamıştı. asla dudaklarıyla gülümsemezdi, minnettarlığını gözlerindeki sıcaklıkla belli ederdi.

ve böylece...

abisine mükemmeli bulma planı başlamıştı, böylece eski güzel günlük rutinlerine dönebilirlerdi.

randevu : jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin