Sabah güzel bir duşu her zaman sevmişimdir. Duştan çıkıp üstümü giyindim. Saçlarımın ıslaklığıyla mutfağa gittim. Annem kahvaltıyı hazırlıyordu. Dilimlediği salatalıklardan bir tane ağzıma atıp masaya oturdum.
-Anne. Babam yine mi gelmedi.
-Kızım iş. Biliyorsun.
-Evet evet. Biliyorum.
-Ha bu arada baban yurt dışına çıkacakmış. Eğer vakit bulursa uğrayacağını söyledi.
-Eminim uğrar.
Babamı son iki aydır görmedim. Annem iş diyor ama ben öyle olmadığından eminim. Belki de ayrılmayı düşünüyorlardır. Annem yaptığı krepleri tabaklara koydu. Tabakalarla beraber kendisi de masaya oturdu. Elimdeki bıçak ve çatalla krepimi henüz böldüm ki kapı çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda İnek Ateş'i gördüm. "Selam" diyip içeri geçti. Ona bakışımın farkındaydı ama değilmiş gibi davrandı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri geçti. Mutfağa girdi. Annem bir Ateş'e bir de bana bakıyordu. Ateş elini anneme doğru uzattı.
-Merhaba efendim. Ben Ateş. Denizin sınıf ve sıra arkadaşıyım.
-Bende Deniz'in annesiyim. Adım Hale.
-Tanıştığma memnun oldum efendim. İzin verirseniz bugün kızınızı lunaparka götürmek istiyorum.
-Tabi neden olmasın. Ama sana emanet bak ona göre.
-Tabi efendim. Hadi Deniz sen saçlarını kurut da çıkalım.
Bir anneme bir de Ateş'e tuhaf bir bakış atıp odama doğru yürümeye başladım. 1-) Bu çocugun derdi ne? 2-) Annem neden ve nasıl izin verdi? Üstümü hiç değiştirmedim. Saçımı kurutup aşşağı indim. Mutfağın kapısına gelince biraz bekledim. Annem konuşuyordu.
-Gerçekten çok yakışıklısın. Genelde Denizin erkeklerle pek arası yoktur. Ama seni görünce bir şeyler olmuş olmalı.
Ateş salakça gülümsüyordu. Neresi yakışıklı be bunun. Konuşmayı daha fazla dinlemek istemeyerek içeri girdim.
-Hadi çıkalım.
Kapıda çok şık bir araç vardı. Onun olamayacak kadar güzel. Ama ne tuhaftır ki sürücü koltuğuna oturdu. Şaşkın bakışlarla bende arabaya bindim. Lunaparka yaklaştığımız zaman ikimizinde güldüğünü fark ettim. Yol boyunca şakalar yapmıştı. Bu kadar eğlenceli olduğunu tahmin bile edemezdim. Arabadan inmeden yüzüne baktım. Yüzünü bi an için dengesiz Ateş'in yüzüne benzettim. Kafamı sallayıp arabadan indim. İlk bindiğimiz şey çarpışan araba oldu. Direksiyonu birlikte tuttuk. Çok eğlenceliydi. Elimiz üst üsteydi ama tuhaftır ki rahatsız olmuyordum. Hatta hep böyle kalmasını bile istiyordum. Ahh ne diyorum ben. Şu tipe bak. Ben bu tipteki bi insanla çıkamam. Ama ben ne ara bu kadar dışsal bi insan oldum. Ne tür bi insan... Ateş dönme dolap için jeton almaya gitti. Onu bekliyordum ki bir çift gördüm. Erkek konuşuyor kız ağlıyordu.
-Bak arkadaşlarım yakıştırmıyor tamam mı? Yani sen gerçekten çok iyi ve eğlenceli birisin ama üzgünüm. Umarım senin gibi birini bulursun.
Kız gözlerini siliyor, burnunu çekiyordu sürekli. Göz yaşlarından dolayı da yere bakıyordu.
-Peki ya verdiğin söz. Birgün seni bırakırsam öldüğüm gün olur demiştin bugün öleceksen eğer bırak bende seninle öleyim.
-O, o zamandı tamam mı? Unut artık.
-Ben kendimi unuturum da seni unutmam. Sen daha ne unutmasından bahsediyorsun.
Oğlan arkasını döndüğü zaman kız, oğlanın kolunu tuttu. Oğlan kızın elini iterek yüzüne bakmadan "katlanmaya çalıştım ama ben bu tipte biriyle çıkacak birisi değilim anla işte. Bi kendine bak bi bana. Sen kendini yakıştırıyor musun ki bana? " ve gitti oğlan. O an içimden yeni küfürler türettim oğlana. Kız ağlayarak tuvalete gitti. Oğlansa lunaparkın girişinde bekleyen kızın yanına gitti. Ve yanına gittiği gibi dudağına yapıştı kızın. Ben kollarımı bağdaş kurmuş onlara bakarken Ateş yanıma gelmiş. Konuştuğunda fark ettim yanımda olduğunu.
-Dış görünüşe önem veren bi şerefsiz daha.
Bi an bana söylediğini sandım. Ama neden bana söylesin ki hem. Ben dışsal bir insan değilim sonuçta. Kafa sallayıp ona baktım.
-Biletleri aldın mı?
-Evet. Hadi gidelim.
Dönme dolaba biniyorduk ki bir an sarsıldım. Bir elimi başıma koydum. Diğer elimle Ateş'e tutundum. "İyi misin Deniz" Ateş'in ses tonu endişelendiğini gösteriyordu. Çünkü sesinde hafif titrek bir tını vardı.
"Evet iyiyim" derken bi an herşey bulanıklaştı ve dönmeye başladı.Gözümü açtığımda ilk 5 saniye yine herşeyi bulanık gördüm. Görüşüm düzeldiğinde etrafa bakmaya başladım. Ama bir dakika burası benim evim değildi ve burayı daha önce hiç görmemiştim. Görsem hatırlardım mutlaka. Elimi başıma koyup buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım. En son yanımda Ateş vardı. Acaba burası onun evi miydi? Yavaşca ayağa kalktım. Herşey son derece yeni ama ormanlardaki evler gibiydi. Herşey ahşaptan, geyik kafaları... Oldukça büyüktü oda. Şu an olduğum yer bir yatak odasıydı galiba. Ateş'in yatak odası. Ne Ateş'in yatak odası mı? Olamaz ya birşeyler olduysa. Hemen saate bakmalıydım. Eğer zaman çok geçmediyse böyle bir şey olmadığı anlamına gelebilirdi. Yavaş adımlarla kapıya doğru yürüyordum. Elimi kapının koluna koyduğum sırada yan masada duran değerli taşlarla işlenmiş (muhtemelen sahte taşlardır) kutuyu gördüm. Kutunun önüne gelince kamera var mı diye tavana baktım. Kameraya dair bir şey göremeyince elimi kutunun üzerine koydum. Kutu oldukça ılıktı. Kutuyu yavaşça araladım. İçerisinde küçük, tıpalı şişelerde renk renk sular vardı. Yada ben su diye tahmin ediyorum. Birde üzerlerinde bir şeyler yazılıydı. Mavi sulu şişeyi elime alıp üzerindeki yazıyı okumayı demedim ancak bildiğim bir dil değildi bu. İngilizce olamazdı çünkü İngilizceyi biliyordum. Almanca ve Fransızca da 3 yıldır gördüğüm derslerdi ve onları da biraz biraz biliyordum. Bi an bir ses duydum. On an ne yapacağımı bilemeyerek elimdeki şişeyi cebime koyup kutuyu kapadım ve kapıya baktım. Kapının açılmasını bekledim ama açılmadı. Sesin ne olduğunu merak ediyordum. Yavaşça kapıyı açtım ve uzun koridorda yürümeye başladım. Uzun bir koridor ve bir sürü oda. Sesin geldiği yeri anlamak için kulaklarımı dört açmıştım. Bir ses daha duydum. İki kapı gerimdeki soldaki odadan geliyordu ses. Kapı diğer kapılar gibi hafifçe aralıktı. Yine sessiz olmaya çalışıyordum. Kapıyı açmaya yeltendiğim sırada Dengesiz Ateşle İnek Ateş'in konuştuklarını gördüm. İkisi de ayaktaydı. Birbirlerini nereden tanıyor olabilirlerdi ki? Birbirlerinin evine gelecek kadar yakın bide. Söylediklerini duymaya çalıştım. Dengesiz, konuşuyordu.
-Onu nasıl eve getirirsin. Ya öğrenirse. O zaman kazanan olmaz. İkimiz de kaybederiz.
-Sadece bayıldığında ne yapacağımı bilemedim.
Ne bayılmış mıydım? Artık daha dikkatli dinliyordum. Kulak kesilmiştim resmen.
-Peki ya birşeyler bulsa. O zaman ne olacak. Bir şeyleri merak edip denerse bunları bünyesi kaldıramayıp ölebilir. Bizim tek şansımız o.
-Doğru. Ona birşey olursa ikimizin de şansı olmaz.
Seslerini çok net duyamıyordum. Biraz daha yaklaşmak isterken ayak serçe parmağım kapıya çarptı Ahh lanet olsun. İkisi de kapıya doğru baktılar. Beni gördüler mi bilmiyorum. Hızlıca sendeleye sendeleye benim yattığım odaya doğru koşmaya başladım. Hızlıca açılan bir kapı sesi duyduğumda durdum. Arkama dönmek istemiyordum. Ne diyecektim ki?
Bana doğru yaklaşan ayak sesleri vardı. Kalbimin atışını hissediyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş'e Doğru
Actionİnsan kaderini kendisi yazar. Peki ya insan değilseniz. O zaman kaderin elindesinizdir. Ya kader sizden kötü olamnızı istiyorsa. Bir çıkış yolu olmalı.Ama nerede? Arkadaşlar beğeni istemiyorum sizden ama hatalarımı düzeltmem için yorum yapmanızı ric...