Bölüm 7

28 3 0
                                    

Gözlerimi açtığımda güneşin ışıkları yeni odamı aydınlatmaya başlamıştı. Saat 5-6 olmalıydı. Başım gerçekten çatlıyordu.

  Pencereye bakan kafamı tavana çevirdiğim sırada kalçama birşey battı. Bi anda sıçradım. Annemi uyandıracak kadar sesli bağırmamıştım neyseki.

  Elimi kalçama dokundurduğumda cebimdeki şeyi hissetim. Cebimdeki şey  mavi sıvıyla dolu küçük tıpalı bir şişeydi. Bu cebime nereden girmiş olabilir ki? Üzerinde birşey yazıyordu ama okuyamadım. Daha dikatli bakmak için şişeyi daha da gözüme yaklaştırdım ki o ince sesi duydum.

  "Ne kadar yakından bakarsan bak. Okuyamazsın." Yüzünde hafif bir tebesüm vardı.
 
  "Neden?"

  "Eski Yunanca biliyor musun?"

  "Hayır."

  "Bende öyle düşünmüştüm. Bide... Dün gece neredeydin?" Dün akşam hiçbirşey yapmamıştım. Tam erken uyuduğumu söylemeye yeltendiğim sırada yatağıma uzanmadığım aklıma geldi. Annemin beni merdivenlerden taşıması imkansızdı. Yani televizyon karşısında da uyumadığıma göre...

  Ahh. Ne saçmalıyorsam sanki. Hayali arkadaşıma hesap mı veriyorum ben yoksa bana mı öyle geliyor? Tabi. Yatağıma yattığımı hatırlamamam garip ama -muhtemelen- bir boşluğa konuşmam garip değil.

  "Hatırlamadın galiba"

  "Bu şişe ne?"
 
  "Üzgünüm. Hayatına müdahale edemem." Neden bu kadar kendinden emin konuşuyor bu?

  "Hayâlî olduğun için mi?"

  Sempatik bir sırıtış salladı. " Ben hayali filan değilim. İyi dinle. Zaman yaklaşıyor. Çok geç olmadan öğrenmen lazım. " Sesi gerçekten ciddiydi. Hayal mi gerçek mi hâlâ emin değildim ama içimde bir anlık inanma isteği doğdu.

   "Neyi?"

   "Annen ve baban..." Bir anda ortadan kaybolması da ayrı bir sinirimi bozdu. Annem ve babam ne? Hemen annemin odasına doğru yöneldim. Ama saat sabahın beşinde anneme ne diyecektim ki? Muhtemelen uyur gezer olduğumu filan düşünecektir.

   Odama üstünkörü olarak bi göz attıktan sonra gözüm aralıklı çekmeceme takıldı. Hâlâ elimde olduğunu yeni fark ettiğim şişeyi çekmeyece bırakıp yerine çekmecedeki günlüğümü aldım. Uzun zamandır yazıyordum ama son zamanlar için ayrılmış sayıfalarım boştu.

    Hazır kafam da bulanıkken bi günlük yazmak hoş olabilir.

"Sevgili ...                                    22.07.2015

   Kader diye bişey varsa şayet benim kaderim ölmüş olmalı. 3. sınıftayken bir çocuğa aşık olmuştum. O çocuğu 2.5 yıl sevdim. Küçücük bi kızın beyaz küçük sevgisini yaşamıştım ben. O zamanlar o çocuk da benden nefret ederdi. Sınıfta bana ' Seni turuncu kafa. Ben güzel kızlardan hoşlanırım. ' demişti. O zamandan beri ben hep çirkin bi kız oldum. Saçlarım hâlâ turuncu ve hep de turuncu kalacak. Bende hep çirkin...
    Kaderim de hiç sevmedi beni. Bende onun cenazesine gitmedim zaten. Kaderi insana küsünce yıkar mı hayatını? Yıkıyor hayatımı işte. Babamla oynuyor kozlarını çünkü."

   Gözlerimi açtığımda başımdaki çınlamayı dindirmek için kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Alarm mı çalıyor? Kim değiştirdi bu alarmın sesini? Alarmı kapattığım sırada fark ettim ki saat 8 olmuştu. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hemen dolabımdan bir jean ve lacivert tişört alıp giydim. Banyo olmaya vakit yoktu.

   Sanırım annem hâlâ uyanmamıştı. Bu gün izni filan mı vardı acaba? Acelem var ve annemi düşünecek vaktim yoktu. Her zaman gittiğim yol bu gün katlanmıştı sanki. Git git bitmiyordu. Daha 10-15 dakikalık yolum vardı. Hızlı adımlarla yürüyordum. Acelemin olduğu her halimden anlaşılırdı.

    Düşüncelerimde boğulmaya ramak kalmıştı ki yanıma gürültülü bi motor yanaştı. Motor beyazdı ama siyah motorlara kıyasla daha çekiciydi. Motordaki kişinin -klasik olarak- siyah deri ceketi vardı. Kaskını çıkardığında bi an bayılacak gibi oldum. Maalesef bu güzel his 2 saniyeden kısa sürdü. Motordaki İnek Ateşdi. Yüzümü bile doğru düzgün yıkamamıştım ve bunun yan etkisini yaşıyor olmalıydım.

   Gözlerinin ucuyla motoru işaret etti. "Sana iyi bi teklif sunayım mı?" Başka şansımın olamdığını bende biliyordum. Gözlerimi usuldan devirdim ve at kuyruğu yaptığım saçlarımı arkaya atarak motora bindim.

   Motordayken Ateş'in ceplerine tutunmuştum. Ellerim deri ceketini iyice sıkmıştı. Bide beline mi sarılsaydım yani? Umut verdiğimi filan sanabilirdi sonra. Ama ne var ki deri ceketi dar olduğu için tutunmakta zorlanıyordum.

   "Dikkat et de düşme." Ardından da hoş tınılı bir gülüş. "Sıkı tutun." Hep aynı şey. Bi kız bi oğlanın motoruna biner oğlan böyle söyler ve kız da oğlanın belini sıkıca sarar. Aman ne bilinmedik. "Almıyım."

   "Nerdeyse benden hoşlanıyorsun da belli etmemek için uzak duruyorsun sanıcam. Sanmalı mıyım?" O an bütün kolumla sarıldım beline.

   "Ne alakası var ya?" Motorda olduğumuz için yüksek sesle konuşuyorduk. "Efendim? Duyamadım."

   Sesimi iyice yükselttim. Tekrar etmekten en az tarih dersi kadar nefret ederdim. "Ne alakası var? Sen yanlış duygulara kapılma diye ben tutunmadım."
    "Umarım öyledir. Pek tipim değilsin çünkü."  Ciddi olamaz dimi? Biraz önce okulun en tipsiz öğrencisi tarafından red mi edildim yani ben?

   "Bu iyi birşey çünkü sende benim tipim değilsin. Ben ve sen... Pıh. Asla." Konuşurken gülüyordum sonuçta onunda bir kalbi vardı. Ama pıhlarkenki sesimden sonra ben bile benim tipim değildim.

   "Imm. Acaba tipin olmadığım için mi okula geldiğimiz halde hâlâ belime yapışık durumdasın?" Önce ellerime sonra da Ateş'in yüzüne baktım. Ellerimi saliseler içinde geri çektim. Ateş hâlâ gülümsüyordu. Bu geçen gün bana salak salak bakıp "çok güzelsin " dememiş miydi? Şimdi nasıl bu hale geldi ?

Ateş'e DoğruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin