☆VII

97 21 34
                                    

Her geçen gün hayatın senin için biraz daha anlam kazanmasını dilerdin. Gözlerini yeni bir güne açmak için gerçek hissettirenler, köklerini göğsünün en derinlerine sarmasına rağmen seni canlı tutan birkaç ihtiyaçtı en çok. Ama hiç bilemezdin, tutunmak istediğin ihtiyaçlar gün gelir seni yarı yolda bırakırdı. Bir kişi, bir anı, bir ev.

Odama pat diye giren MinJoo, kapının girişinde durup sanki bir heykel gibi kaldığında ona anlamsız gözlerle bakmaktaydım.

"Hiç şu kapıyı çalmak nedir öğrenemeyeceksin değil mi?" diye sordum iç çekerek yataktan doğrulurken. Eve gelir gelmez kendimi sırt üstü yatağıma atmıştım ve sanki tonlarca yük taşımışım gibi tüm kaslarım ve kemiklerim ağrıyordu.

MinJoo hala bir eli kapının kolunda bir eli pervazda dudakları ve gözleri eş olarak sonuna kadar açılmış bir şekilde bana bakarken ona çatık kaşlarla döndüm. "Ne oldu? Hayatının geri kalanını hiçbir şekilde konuşmayan bir heykel olarak geçirmeye karar verdiysen kutlarım kardeşim verip verebileceğin en doğru karar." Lakayt tavrım üstüne silkelenircesine kendisine geldi ve koridora kısa bir bakış attıktan sonra can havliyle kendini odadan içeri attı, ardından kapıyı kapattı.

Bir anda değiştirdiği ruh haline ona tedirgin bakışlar atmama sebep oldu. Bu evde tek bir deli vardı ve o da tescillenmiş bir şekilde bendim. Bir başkası tahtımı sarsmaktan da ziyade kesinlikle fazla da gelirdi.

"İyi misin?"

"Asıl sen iyi misin?" dedi yüzünde canavar görmüş bir ifadeyle bana yaklaştığında. "Tüm gün boyunca kendi kendine sırıtıp durdun ve az önce odaya girdiğimde de seni suçüstü yakaladım Miyoung. Tavanda gördüğüm kadarıyla komik bir şeyler yok ve sen avare olmuşsun."

"Ne?" diye soludum şaşkınlıkla ayaklanıp ona doğru yürüdüğümde korkuyla geriye kaçtı. Elini havaya kaldırmıştı ve her an savaşmaya hazır bir asker gibi tetikte duruyordu.

"Benden hiçbir şey kaçmaz, kardeşim. Doğruyu söyle, seni son bir haftadır alık hale getiren kişi kim?"

Duyup duyabileceğim en aptalca ve saçma sözleri ondan işitmiş gibi yüzümü ekşittim. "Ne saçmalıyorsun?"

İki parmağını gözlerine götürüp sonra bana işaret etti. "Bu gözler her şeyi görüyor. Okul saatinden geç eve gelmeler, durduk yere dalmalar ve cüzdanındaki tüm parayı almak istediğimde her an kabul edecekmiş gibi duran bu saf hallerin ile kesinlikle birisine aşık olmuşsun."

Göğsüme sert bir darbe gibi inmişti sözleri. Elim tam da bahsettiği gibi saf bir hareketle yüzüme doğru giderken dönüp aynadan kendime baktım. Kocaman büyümüş gözlerim ve bir şaşkınlığın izini tanıyan yüzüm ile bana oldukça normal gibi görünmüştüm. Ama söz konusu MinJoo olduğunda ondan hiçbir şey saklayamayacağımı elbette biliyordum.

"Gerçekten saçmalıyorsun." Dedim yapabileceğim en iyi tespiti yaparak ona acınası bakışlar attım. Anından kupkuru kesilen boğazımı art arda yutkunarak biraz olsun nemlendirmeye çalışırken göğsümün içinde varlığını hiç olmadık bir anda hatırlatan kalbim ise bana yardımcı olmak yerine iyice köstek oluyordu. "Sence aşık olmak için uygun zaman ve şartlar içinde miyim?"

Ellerini belinin iki yanına yaslayarak ben bilmem der gibi tek omzunu kaldırıp indirdi. "WooJin oppayı her gördüğünde şeytan görmüşten farkın olmadığı için başka birisi var ihtimali daha doğru bu zaman ve şartlarda." Dedi imalı bir sırıtma ile. "Tabii sana düğünümüzü ayda yapalım gibi uçuk ve kalp hoplatan bir teklifte bulunmamışsa ilk ihtimal daha makul geliyor kulağa."

"Ne kadar aptal olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldun bana." Dedim yargılarcasına bakarak dolabıma ilerledim. "Sen bu akılla nasıl tıp kazanabildin?"

The Light Upon UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin