☆XXIII

45 11 60
                                    

Umutsuzca beklediğin o yardım elinin sana hiçbir zaman uzanmayacağını bilmek gerekir. Tek başına geldiğin bu dünyadan ayrılırken de yalnızsındır. Gözlerini kapattığında daldığın hayallerinde bir tek başaramadıkların vardır. Bu daha ne kadar sürecek, diye düşünürken yolunu gözlediğin kurtuluşun aslında kendin olduğunu anlarsın.

"Miyoung?" dedi Jaemin sorgular bir biçimde. Kaşlarının arasında derin bir çukur açılmış, gözleri gözlerimin içini eşeleyerek zihnimin en derinlerine gömdüklerimi yüzeye çıkarmak ister gibi derindi. "Seni bu hal kim getirdi?"

Bu sorunun altında yatan ses tonundan zaten buna dair bir tahmini olduğunu anladım. WooJin ile bizi görmüş olmalıydı. Bu saate okul civarında olması da Profesör Ahn BoHyun görüşmek için olsa gerekti. Sonra da hiç istemeyeceğim bir şekilde bizi görmüştü.

Dudaklarım bir cevap vermek üzere aralandı. İçimde korkunç bir his ortaya çıktı. İlk defa bu kadar net gerçeklerden korkarak onların bir daha hiç ulaşılmayacak bir yere saklanmak istedim.

Jaemin'e yakında nişanlanacağımı nasıl söyleyecektim? Onunla tanıştığımdan beri bu gerçeği ondan nasıl saklayabildiğimi, dahası neden sakladığımı öğrenmek isteyecekti. İşte o zaman yapmak zorunda kalacağım açıklamaların onun gözünde yetersiz gelmesinden korkuyordum. Beni anlamamasından ama şimdi gözlerime bakmaya devam ederken sanki ona güvenebilirmişim gibi hissediyordum. Bu daha önce kimseye duymadığım bir histi. Çünkü çevremdeki insanlara ne zaman güvenecek olsam beni bir şekilde yüz üstü bırakmışlardı.

Ondan bunu daha fazla saklayamazdım. Benden değil de başka şekilde öğrenirse işler daha da kötü olabilirdi. Panik içinde bulanıklaşmış zihnimde en mantıklı olanı gündeme getirmeye çalışırken ilerideki bankların oradan bize yaklaşmakta olan birisi dikkatimi çekti.

Jaemin karşımda dizinin üstüne çökmüş dururken arkasında yaşanan hareketliliğin de farkında değildi. Tüm dikkati bendeydi ta ki benim bakışlarım onun acı kahvelerinden sıyrılıp arkasında bir noktaya kenetlenene kadar. Kaşları gevşedi ve merakla dönüp arkasına baktı. Benim gördüğüm kişiyi o da gördüğünde muhtemelen bu kadar yakınımda olmasa asla anlamayacağım bir gerginlik omuzlarının kasılmasına sebep oldu.

BoYoun, birkaç adım ötemizde omzunda bir evrak çantası ile birlikte bize doğru gelmeye başladı. Şaşkın bakışları önce Jaemin'de sonra da ne halde olduğunu bilmediğim hala yaşlarla ıslak yüzümde dolaştı. Bir endişe duygusu sardı bakışlarını. "Miyoung?" dedi adımı hatırlayarak. "Bu halin ne? İyi misin?"

Jaemin kıstığı gözlerini ikimizin arasında getirip götürdü. Birbirimizi nereden tanıdığımızı merak etmiş olmalıydı.

"Bir şeyim yok, iyiyim." Diye mırıldanarak hızlıca toparlanmaya çalıştım. Utanç tüm yüzüme ateş gibi yayıldı.

Jaemin yalanıma inanmamış gibi kaşlarını kaldırarak bana ısrarla bakmayı sürdürdü ama bana destek vererek ayağa kalktığımızda bakışları tekrardan yanına gelen Boyoun'a çevrildi. "Tanışıyor musunuz?"

Boyoun endişeyle bükülmüş kaşlarını düzelterek bana temkinli bir bakış daha attı. "Evet." Dedi beni incelerken. "Dün gece kaybolduğumda yardım etmişti. Tabii daha farklı giyindiği için bir an erkek sandım." Diye ekledi güler bir sesle.

Sözleri boğazıma takılmış gibi öksürme ihtiyacı duyarken Jaemin'le aramızda kısa bir bakışma geçmişti. Toparlamak amacıyla "Benim artık gitmem gerek." Dedim. "Tekrardan tanıştığımıza sevindim. Hala buralardaysan görürüz birbirimizi."

Jaemin'den bakışlarımı kaçırmaya çalışsam da o tüm dikkatini bana vermişti bu saniyeden itibaren. Bir şeyler sanki daha yeni yerine oturmuş gibi bana bakıyordu.

The Light Upon UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin