☆XVI

81 12 16
                                    

Masalların sonunda yazan klişe sonsuza kadar mutlu yaşadılar sözlerinin gerçekliğine hiçbir zaman inanmamıştım. Masallarla büyümem gereken yaşlardı onları duymak istememem sevginin, gerçek bir sevginin, kolay kolay biz aciz insanları bulmayacağını düşünmemdi. Annesi ve babasının bile birbirine tahammül edemediği bir kız çocuğu olarak bir köşede durmaya alışmışken, onları izlemiş ve uzun bir süre sonra farkına varmıştım ki, gerçek bir sevgi böyle görünmezdi.

İnsan, insanı sözleri ile alaşağı etmeye başladığında toparlanması imkansız bir hale gelebiliyordu.

Annemin intiharı için her zaman babamı suçlamıştım.

Beni istemediğim bir evliliğe zorladığı için ondan nefret ediyordum. Bu öyle bir nefretti ki beni boğuyordu. Ondan çok bana zararı dokunuyordu, kendinden tiksinir hale gelsem de bir köz durmadan içimde bir noktayı yakıyordu. Sonsuza kadar yaşayan sevgi değil, işte bu nefret olacak diye bana hatırlatıyordu.

Akşam eve geç bir saatte Jaemin ile yürümüş, bana eşlik ettikten sonra o giderken ben de hiç görünmeden bahçe tarafından dolanıp direkt odama çıkmıştım. Pencereyi açık bıraktığım için duvarı boydan boya saran sarmaşıkların altında kalan demir desteklerden yardım alarak kendimi hiç zorlanmadan odama atmayı başarmıştım.

Bu sabah ise o masaya gitmeyi reddederek odamda kalmıştım. Bunu ilk defa yapmadığım için babam öfkelenmiş olsa bile beni aşağı inmem konusunda zorlamamıştı. Şimdilik istediğim şekilde öfkemi çıkarmama sesini etmiyordu, çünkü akşam bulunmamız gereken bir yemek vardı.

Bundan kaçışımın kolay olmayacağını bilecek kadar onu tanıyordum.

Ne yapıp eder beni onlarla yüz yüze getirmeyi başarırdı ve korkum ise bir gün ona tamamen boyun eğecek olmamdı.

Babam hep kazanmanın bir yolunu bulurdu.

Öğleye doğru dersim olmadığı için evden henüz çıkmamıştım. Aşağı indiğimde MinJoo'nun salonda durduğunu ve her zaman onun fiziğini daha hoş gösteren çiçekli elbiselerinden birisini giyindiğini gördüm. Buna ek olarak elindeki ufak paket hemen dikkatimi de çekmişti.

"Bu ne?" diye sordum dünkü olaylardan sonra ilk defa yüz yüze geliyorduk ve sesimi duyunca irkilerek bana döndü. "Evde değilsin sanıyordum." Diye mırıldandı iri kahve gözlerini kırparak yüzümü taradı hızlı bir bakışla. Dudağımın kenarındaki yara ufak olduğu için hemen kabuk bağlamış, düne göre daha az dikkat çeken bir hale gelmişti.

"Odamdaydım." Dedim. Bakışlarımı elindeki kutuda tutmaya devam ettim. "Hazırlanmışsın. Bugün dersin var mıydı?"

Gözlerini devirmek ile devirmemek arasında kalırken "Ablacığım," diye vıcık vıcık bir samimiyetle konuştu. "hazırlanıp evden çıkmak için illa ki okulumun olması mı gerekiyor? Cidden, biraz insan içine karışır mısın? Sadece YaEun ile arkadaşlık ettiğini bu kadar belli etme."

Gözlerim kısılırken kollarımı göğsümde bağlayarak onu süzdüm. Yine bir haltlar karıştırıyordu. "Ne var?"

"Yok bir şey." Dedi hızlıca.

"Hayır, bir şeyler çeviriyorsun benden gizli." Üstüne doğru bir adım attığımda gözlerindeki paniğin izlerini görebiliyordum. "Dökül bakalım."

Sıkkın bir nefes alıp verirken baygın bir tavırla. "Arkadaşlarımla buluşacağım hepsi bu." Abartılı bir tavır takındı sona doğru. "Sen de gidip arkadaşlarınla takılabilirsin..." Duraksadı. Hınzırca gülerken yanımdan sıyrılıp geçti. "Doğru YaEun'dan başka bir arkadaşın yoktu."

"Yah!" diye bağırdım arkasından öfkeyle. "Benimle düzgün konuş, alırım yoksa ayağımın altına."

Ceketini alıp kapıya koşarak giderken gülerek bana dil çıkardı. "Ancak rüyanda."

The Light Upon UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin