☆ XXXI

49 8 1
                                    

Verdiğin kararların arkasında durmaya çalıştıkça öyle bir an gelirdi ki bundan şüphe ederdin. Her şeyin doğru olduğu gibi yanlış olma ihtimali varken ileriye atacağın belirsiz bir adım bile senelerce emek vererek inşa ettiğin her şeyin yıkılmasına etki eden tek bir darbe görevini görebilirdi. Bu öyle bir darbe olurdu ki bir daha hiçbir şey toparlanamaz hale gelir, geriye dönüp bu anı baştan alsan bile bir daha eskisi gibi olmayacağını da bilirdin içten içe.

Adımlarımı kararlı tutmaya çalışsam da ileri attığım her bir adım omurgama inen sert bir tekmeydi. Üstümde ne kadar gözün olduğunu bilirken tetikte olmaya çalışmak ensende Azrail ile gezmeye benziyordu.

YaEun ile sabah okulun kampüsünde buluştuğumuzda her zamanki gibi güneş tepede parlıyor, insanlar gündelik yaşantılarına devam ediyor, bizler bir şekilde hayatlarına devam etmeye çalışıyorduk ama kökten başlayan bazı değişimler o kadar sinsi ilerliyordu ki tam anlamıyla yerine yerleşip sizden bir parça haline gelinceye kadar ne olduğunu bile anlayamaz halde olabiliyorduk.

Zaman geçtikçe YaEun ile aramızdaki görünmez gölgeler biraz daha yoğunluk kazanmış, ona olan sonsuz güvenimin yerini bir endişe almaya başlamıştı. Ona bir şey olacağı endişesi. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde biraz ilerimizde var olan arkadaş grubunun nasıl da hiçbir sorun yokmuş gibi gülüp eğlendiklerini gördüm. İç çekmeden edemedim.

Tam üç gün geçmişti babamla yaptığımız anlaşmanın üzerinden, MinJoo'yu Seul'e yolcu etmemin üstünden. Jaemin'i görmemin üstünden ve aynı zamanda derin bir özlemi de göğsümün içinde taşımaya başlamamın üstünden.

Babam açık açık niyetini söyleyerek benim onun için Jaemin tarafından bilgi getirmemi istemişti ve ben de bir şeyleri toparlamak amacıyla kabul etmiştim. Hala daha bundan pek emin değildim. Belki de her şeyi gerimde bırakarak Jaemin'i buradan gitmeye ikna edebilirdim. Gitme fikri önceden çok gurur kırıcı, ancak korkakların yapabileceği bir şey gibi gelirken bu hayatta tutunabileceğin bir şeyler buldukça bazen korkaklığın yapılabilecek en cesurca hamle olabileceğine kanaat getirebiliyordu insan.

"MinJoo'nun gitmesine hale çok şaşkınım." Diye mırıldandı YaEun sakin bir sesle. Kız kardeşi HwaYun ile çok yakın arkadaş oldukları için durup dururken hiçbir sebep yokken buradan gitmiş olmasını sorguluyor ve doğal olarak YaEun da bazı şeyleri merak eder hale gelmişti. Onun yüzüne bakarak bu kadar sırrı ve yalanı bir arada nasıl taşıyabildiğimden utanıyordum. "Umarım şu an yalnız hissetmiyordur kendisini orada."

Derin bir nefes alarak gözlerimi ona çevirdiğimde birkaç gündür bozulan uyku düzenimden dolayı mahvolmuş cildimi fark etmemesini umuyordum. Makyaj yaparak toparlayabildiğim kadar toparlasam da YaEun gibi dikkatli birisi bendeki bu değişimleri daha ne kadar görmezden gelmeye devam edecekti merak ediyordum. "MinJoo'nun ne kadar sosyal birisi olduğunu biliyorsun." Diye konuştum iç yatıştırır bir sesle. "Yakında kendisine iyi bir düzen kuracaktır."

"Hiç konuştun mu onunla?"

"Evet." Diye cevapladım. "Dün akşam konuştuk. İyi olduğunu söyledi."

YaEun'ın bakışlarının derinliklerinde bir şeylerin değiştiğini fark ederken az sonra gelecek olan sorunun ne kadar can sıkıcı olabileceğini düşünüyordum. "Neler oluyor?" diye sordu kaşları hafif hafif çatılırken. "Benden ne saklıyorsun?"

Gelen soru tahminlerimden birisiydi. Artık onun da sabrının taştığını, cevapsız sorularının zihnini ağ gibi kapladığını görebiliyordum.

Sessiz kaldığımda oturduğu bankta bir bacağını altına alarak gövdesini olabildiğince bana çevirerek gözlerinde beliren endişeyle ellerimi kavradı. Bu sıcak tutuş karşısında bir an afallasam da ifademi korumayı başardım. "Bunun en başta nişanla ilgili olduğunu sanıyordum ama seni az çok tanıyorum, Miyoung. Bu halin hiç normal değil. Her ne peşindeysen bunun senin zararına olacağından korkuyorum."

The Light Upon UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin