☆IX

81 22 32
                                    

Düştüğün zaman ayağa kalkmanın bir yolunu bulman gerekirdi. Elinden tutacağına inandığın kişilerin kaybıyla sınandığında onlar olmadan ilerlemeyeceğini düşünürdün ama sana verdikleri en büyük dersti nasıl yalnız kalmayı öğreneceğin.

Annemin bizim için söylediği şarkılar hala zihnimin içinde duyuluyordu. Onlarla güne başlıyor ve son buluyordum. Bana bir gün yollarımızın ayrıldığında ağlamam gerektiğini, güçlü olmamı ve onun bana emaneti olan kardeşimi her kötülükten korumama gerektiğini söylemişti. Birçok defa onun bana söylediklerinin dışına çıkmıştım. Korkmuş, kaçmış, boğazım parçalanırcasına ağlamıştım. Hiç iyi bir abla da olamamıştım.

Annemin gidişinin ardından her şey de yerle bir olmuştu.

"Neden bugün okula gelmedin?" diye sordu YaEun. "Seni merak ettim."

YaEun, akşama doğru beni ziyaret ettiğinde yüzünde endişeli bir ifade vardı bana karşı. Yatağıma bacağını altına alarak oturduğunda öne doğru hafifçe eğilerek ondan saklamaya çalıştığım gözlerimi yakalamaya çalışıyordu. "Rahatsızdım biraz." Diye konuştum kısık bir sesle. "Tüm gün yataktan çıkamadım bile."

"MiYoung," diye konuştu tuhaf bir tınıyla. "Öğlede eve geldim. Yoktun."

Sorgular gözlerini yüzümde gezdirdiğinde yavaşça yutkundum. Yatak örtüsünü avuç içlerimde biriktirdim. Eve bir saat önce gelmiştim ve YaEun'ın geldiği haberini alıncaya kadar da uyuyordum. Daha doğrusu uyumaya çalışıyordum ama gözlerimi her kapattığımda dipsiz karanlık perdede süzülen görüntüler birbirine karışıp beni huzursuz ederek bir o yana bir bu yana dönmeme sebep olmuştu.

Kadının yüzünün olması gerektiği yerde annemin yüzü canlanıyordu hep. Bu da beni ilk zamanlara kadar sürüklemişti hiç bitmeyecek gibi hissettirirken.

"Bir şeyler var." Dedi şüpheci kısık bir sesle. "Benden bir şeyler saklıyorsun."

Mahcup bir şekilde ona baktım. Yalan söylemek istemiyordum. Bastığımız gazeteler hakkında kimseye bir şey diyemezdim ama bu konuda o yabancı sayılmazdı. "Bugün bir araba bir kadına çarptı. Orada olup görgü tanığı olmak beni etkiledi sanırım." Dedim buruk bir sesle. "Kendimi iyi hissetmediğim için biraz dolaştım."

Yüzünde anlayışlı bir ifade belirdi. Kafasını sallarken elimi tuttu ve o zamana kadar tırnaklarımı avuç içime batırdığımın bile farkında değildim. Örtüyü sıktığımı sanıyordum. Annemin ölümünden sonra kendimi ne kadar bitik ve hasta hissettiğimi bilenlerden biriydi. MinJoo çok küçüktü o zamanlarda. Annemin yanında değildi o gün. YaEun'a ise hiç anlatmamıştım gerçekte olanı. Susmuştum bana denildiği gibi. Dilime vurduğum kilit sesimi aşındırmıştı.

"Bana gelebilirsin." Dedi gözleri yaşlarla parlarken. "Kendini kötü hissettiğinde bana yaslanabilirsin MiYoung."

"Biliyorum." Dedim minnetle. "Sadece kadını yerde kanlar içinde yatarken görünce kendimi kötü hissettim. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı."

"Şimdi daha iyi misin?" diye sordu.

Bu soru aklıma Na Jaemin'i getirdi. Neden ve nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde her defasında onu düşünürken buluyordum kendimi. Orada onu bırakıp gittikten sonra benim için endişelenmesine sebep olmuş olmalıydım. Bunun için de suçluluk duyuyordum. "İyiyim." Dedim kafamı olumlu anlamda sallarken bir yalana daha gebe kaldı dürüstlüğüm. "Daha iyiyim."

İyi olmak benim için var olan bir eylem değildi. Göğsümün kasvetine bulanmış bu hüzünler, asla yaşanmayacak anlardı beni var eden aynı zamanda içten körelten. Ne olacaktı hiç bilmiyordum yalanlarımla kendimi iyi olduğuma inandırmaya çalışmamın daha ne kadar süreceğini ama biliyordum en derinlerde, bir gün kendime yakalanacağımı.

The Light Upon UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin