seungmin, minho'nun dersinin ne ve nerede olduğunu biliyordu çünkü ders programlarını bir kağıda yazıp çalışma masalarına bitişik duvara asma fikrini ortaya atıp onunkini de yazmıştı. gerçi tek sebebi bu değildi, minho bölümünü sevse de genelde seungmin okurdu ona bak yarın bu dersin var diye. minho'nun fark etmeden en çok alıştığı şeylerden biri de bu olmuştu sanırız ki.
o yüzden araya girdiğinde elinde kocaman bir torbayla nereye gideceğini iyi biliyordu. mevzubahis büyük beyaz torba; içinde yıkanmış, ütülenmiş kıyafetler, bir küçük poşet daha ve onun içinde de çakmak, parfüm ve birkaç parça takı vardı.
hızla yürümüştü gerçekten. içindeki duyguları ise anlatmaya pek gerek yok diye düşünüyoruz. sıfır tutmaya çalışıyor her şeyini fakat olmuyor işte. yüzüne fırlatmak da istiyor, ayaklarına kapanmak da. ama sıfır olacak. sıfır oldu her şey.
ve işte minho, çok uzakta. bir masada tek başına oturuyor ve sigara içiyor. bu aralar sigarayı arttırmış olmalı diye düşünüyor seungmin. kesin öyledir diyor hatta. onu görünce hissettiklerini yok saymak için bu meseleyi uzatıyor da uzatıyor kafasında, sigaranın zararlarını sayıyor duruyor. minho ile anlaşmamışlardı fakat birini bekliyor gibiydi çoktan. yaklaştıkça yüzünün detaylarını seçmeye başladı, saçları dağınık. hatta belki biraz yağlı. kıyafetleri ütüsüz, özensiz. seungmin asla onun böyle evden çıkmasına izin vermezdi. minho aslında bunu alışkanlık edinmişti ama seungmin içinden onun düzeninin mahvolduğunu geçirdi. yazık, dedi. tüm düzeni bozuldu.
minho telefona bakıyordu, saçları biraz önüne dökülmüştü. hatta gerçekte de biraz dökülmüş olabilirdi stres ve üzüntüden.
öyleydi.
"selam." dedi seungmin sessizce ayakta dikilirken.
minho aniden kafasını kaldırdı. onu görmek çok uzak bir ihtimaldi onun için ve gözlerini kocaman açtı ona bakarken. gözaltıları mosmor birer torba gibiydi.
"selam." dedi o da sessizce. ikisi de gülümsedi, sebebi yoktu bunun. birbirlerine uzun uzun baktılar. ne değişiklik var, nasıl, yüzünde unuttuğum bir şey var mı, yeni bir şey var mı diye. gerçekten uzun sürmüştü ya da uzun hissettirmişti. belki de ikisi de birlikteydi.
"nasılsın?" diye sordu seungmin sonunda. onu görünce sinirinin artacağını düşünse de ağlama isteği artırıyordu ve bunu sorar sormaz dudaklarını birbirine bastırdı. sesi tirrememişti ama minik bir incelme olmuştu, minho bu ses tonunu da ezbere bilirdi pekâlâ.
"gördüğün gibi." dedi minho gözlerini ondan ayırmayarak. minik bir gülümseme oluştu yüzünde. "kötüyüm."
yine bir sessizlik.
"sen nasılsın?"
seungmin konuşursa ağlayacağını biliyordu, o yüzden sadece yüzüne baktı.
minho da ona bakarken derin bir nefes aldı ve dudaklarını birbirine bastırdı.
"oturur musun?"
seungmin hiçbir şey demeden onun karşısında duran sandalyeyi çekti ve oturdu. minho bunu nedense bekliyordu, oturacağını biliyordu. şu an ise içinden geçen tek şey onu ne kadar özlediği ve ne kadar sevdiğini söylemekti. belki de yapmalıydı.
sigarasını söndürdü, zaten yarısı boşa yanmıştı. bu bir metafordu.
"konuşmayacak mısın?"
seungmin yine bir şey söylemedi, söyleyemedi doğrusu. ağlayacaktı. ezbere biliyordu bunu, konuşamazdı bu yüzden. neden oturdu ki bu masaya?
"eşyalarımı mı getirdin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lovers rock
Fanfiction2min ❝gidenin birini, kalanın kendini bulduğu bir hikaye. kalan da iki kişi, giden de.❞ ₋₂₀₂₃ 🚫bu kurgu; argo, küfür, şiddet ve zararlı alışkanlıklar bulundurmaktadır🚫