minho o aralar ikinci sınıftı okuduğu bölümde, vizelere çalışmıştı changbin'in de dahil olduğu bir arkadaş grubuyla. o kadar uzun saatler çalışmışlardı ki kütüphanede, en sonunda kendilerini ordan nasıl attıklarını bilmiyorlardı gerçekten. üniversitenin kütüphanesine yaklaşık beş dakika uzaklıkta olan bir kafede kafa dağıtıp dağılacaklardı. saat büyük ihtimalle akşam sekiz gibi bir şeydi. yağmurlu bir gündü, sonbaharın tatlı yağmuru asla adımları hızlandırmıyor, aksine yavaşlatıyordu. kokusuyla aşık ediyordu.
"dışarda oturalım ya, kütüphane bastı beni." dedi minho ve herkes ona uydu. kahveleri de tek bir kişinin almasına karar verdiler ve minho seçilmişti. minho ne kadar küfrede ede, istemeyerek gitse de kahve sırasında hayatının aşkıyla tanışacağından habersizdi.
sıraya girdiğinde önünde iki kişi vardı, beklerken hafif ıslanmış saçlarının içinden elini geçirip biraz silkeledi. ardından ise arkasında bir kişi daha sıraya katıldı, bu kişi seungmin idi. ikisi de hayatının en heyecanlı bir yılını yaşayacağından habersizdi. birlikte yaşayacaklarından, aynı yatağı aylarca paylaşacaklarından, ileri şekilde ilk ve bir sürü cinsel deneyimi birlikte yaşayacaklarından habersiz iki yabancılardı o kahve sırasında.
sıra minho'ya geldiğinde siparişi uzun olduğundan yavaşça anlatmaya başlamıştı.
"şimdi bir tane büyük boy filtre kahve olacak sade, bir tane orta boy americano, bir tane... şey, neydi ya? ha, orta boy filtre kahve var bir tane. bir de sıcak çikolata, o da küçük olacak. dört tane de su. bir de ben hepsinin parasını ayrı ayrı vereceğim ama..."
seungmin gerçekten türlü belalar okumuştu o sırada minho'ya. felix ile bir saattir zaten oturuyorlardı, su alacaktı bir tane ve bu adam resmen hem yavaş konuşuyor hem çok şey istiyordu. ona dik dik bakmaya başladı. tabii sadece yüzünü yandan görüyordu, içinden güzel burunluların hep aptal olduğunu geçirdi istemsiz. kontrol dahi edemeden derin bir nefes aldı yerinde dururken.
minho tabii ki duymuştu bunu, kasiyere paraları sırayla verip saymasını beklerken yanında kollarını önünde bağlamış, sıkkın olduğu her yerinden belli olan adama baktı ve gülümsedi. ilk gördüğü an bile ne kadar farklı bir hava verdiğini, ne kadar etkileyici olduğunu kendine söylediğini hatırlıyordu. seungmin'in üstündeki o yeşil çizgili krem kazağı çok severdi o gün giyiyor olduğu için.
"kusura bakmayın ya, bekletiyorum. biz aslında arkadaşlarla geldik de beni günah keçisi seçtiler, kızacaksanız onlara kızın yani."
seungmin böyle sıcakkanlı bir şekilde cevap beklemediği için o sıkkın hali hemen üstünden gitmş, hatta anlaşılır şekilde nefes aldığı için utanmıştı ve gülümsemişti bile.
"hayır," dedikten sonra güldü kısa süre. "ya, utandım şu an. gerçekten sorun değil."
minho gözlerini seungmin'in yüzünde gezdirirken yüzündeki gülümseme büyüdü.
"yok, dallamanın teki önümde beş bin şey alıp boş boş dursa ben de sıkılırdım. bir de sadece su falan alacaksam mesela, baya sinirlenirdim."
seungmin dudaklarını birbirine bastırırken gözleri kocaman açıldı.
"ne? yoksa bir tane su mu alacaktınız gerçekten?"
seungmin hevesle başını salladı. bu konuşma gereksiz bir şekilde onu çok eğlendiriyordu.
"inanamıyorum..." minho cüzdanından biraz para çıkarıp kasiyere uzattı. "bir tane daha su ekler misiniz?"
seungmin hemen elini salladı reddetmek için, "hayır, lütfen, kabul etmiyorum."
"yoo, o kadar bekletmeme karşı özür için bu."
"hiç olmadı ama böyle." dedi seungmin ve gülümsemesini sürdürerek ona bakmaya devam etti. minho konuştukça etkileyiciliği artıyor gibiydi resmen. "borcum olacak şimdi size."
minho gözlerini seungmin'de gezdirdi bir süre. "memnun olurum."
seungmin ise güldü biraz ve barista kahveleri hazırlamak için gitmeden önce minho'ya suyu uzattı. minho ise aldığı gibi seungmin'e uzattı suyu.
"of, teşekkür ederim. çok mahçup oldum şu an ya."
minho ise reddetmek için sadece kaşlarını kaldırdı karşısındaki adamın suyu almasını izlerken. seungmin ise ayaklarını resmen sürüyerek felix ile olan masasına döndü. bilmiyordu ki arkası dönük oturduğu masada minho ve arkadaşları vardı ve seungmin bu konuşmayı, adını bilmediği gençle yaşadığı tatlı anı uzata uzata felix'e anlatırken minho çoğunu duyacaktı.
"sonra da dedi ki özür mahiyetinde falan, çok tatlı çocukmuş yani. ama benim boyumu aşar biraz kanka."
minho kahveleri tepsiyle masaya koyup kendi yerine oturalı bir dakika olmuştu belki. bunu duyunca ise direkt anladı konuşan kişinin az önce sırada duran kişi olduğunu. filtre kahvesinin karton bardağı elini ısıtırken kocaman gülümsedi. onu duymuştu çünkü yağmur yağarken brandalı kısımda, dışarda oturan iki grup vardı ve yan yanaydı bu masalar.
yerinde gerindi ve aynısını söyledi, "sıradayken çok tatlı bir çocukla tanıştım ama adını sormayı unuttum ya!"
felix ise gözlerini kocaman açtı, minho'yu görebiliyordu. seungmin ise bunu duyar duymaz bir eliyle ağzını kapatıp felix'e bakmaya başladı. felix ise tabii ki yardım edecekti bu durumda.
"sakın arkana bakma." dedikten sonra kısaca güldü, "adı seungmin!"
"felix!" diye tısladı resmen seungmin.
minho ise yarım ağız gülümseyerek felix'e baktı bir süre ve teşekkür etti. sonrası ise biraz tahmin edilemeyecek şekilde ilerledi. seungmin'in ilişki geçmişi biraz platoniklikle ve reddedilmekle geçmişti. bu yüzden minho gibi hafif fırlama duran ve aşırı yakışıklı bir insanın kendisi için bu kadar çabalaması fazla gerçek dışı gelmişti. hatta kısa bir bunalıma bile sokmuştu bu konu onu, bir ara minho'nun onunla eğlendiğini bile düşünür olmuştu fakat minho inatla kendini unutturmuyor, sürekli bir yerlerde karşısına çıkıyor, instagram'da gördüğü tüm 'sen google mısın? çünkü aradığım her şeyi sende buldum.' tarzı gönderileri kendisine atıyor, ayrı olarak da seungmin'in tüm gönderilerine yerli yersiz bir sürü yorumu esirgemiyordu asla. tabii felix ile de görüşüyordu minho, görüşmeye çalışıyordu diyelim çünkü felix asla en yakın arkadaşı hakkında bilgi satmıyordu minho'ya, sadece dene diyordu.
seungmin gerçekten çok kez reddetti minho'yu. minho ise her reddedildiğinde felix'e dert yanıyor, felix ise hep az önce belirtildiği gibi tekrar dene diyordu.
bir gün kampüste tekrar seungmin, minho tarafından kenara çekildi.
"ya bugün sen ne kadar güzel olmuşsun seungmin, inanamıyorum sana!"
seungmin bunu artık neredeyse her gün duysa da gülümsemesini ustaca gizlemeyi öğrendiğini sanıyordu.
"teşekkür ederim minho, bu sefer ne oldu?"
"benim gerçekten senin telefon numarana çok ihtiyacım var."
"neden?" bir yandan yürüyordu bu ikili.
"sürekli yüzüne çıkma teklifi ediyorum kabul etmiyorsun, ben de utandığını düşünüyorum o yüzden şansımı bir de mesaj atarak deneyeceğim."
seungmin'in gözleri kocaman açıldı.
"inanılmazsın gerçekten..."
bunun gibi birkaç başarısız denemeden sonra minho nerdeyse umudunu kaybetmek üzereyken öylesine söylediği sevgili olalım artık ya lafına seungmin'in "yeter be, olalım tamam!" diye çıkışmasıyla başlamıştı ilişkileri. ikisi de düzgün bir şekilde sevgili olsaydık keşke demiyordu, bunu her hatırladıklarında gülecek olmak onları daha çok mutlu ediyordu. sonunun böyle geleceğini de kimse tahmin edemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lovers rock
Fanfiction2min ❝gidenin birini, kalanın kendini bulduğu bir hikaye. kalan da iki kişi, giden de.❞ ₋₂₀₂₃ 🚫bu kurgu; argo, küfür, şiddet ve zararlı alışkanlıklar bulundurmaktadır🚫