demiş miydim, demiş oldum

1.1K 241 215
                                    

"seungmin, gidelim!"

"seungmin? gitmiyor muyuz?"

seungmin tamamen yerine çakılmış. kalbi hızla atarken dışardan bunu tam tersi gibi gösteriyor ve önündeki iki erkek de bunu kolayca onaylar. belki de iyi ki changbin orada vardı, felix de öyle. yoksa seungmin tek olsaydı düşünemiyordu, düşünemiyorduk.

olayın ortasından almak istemezdik fakat öncesinden almayı seungmin'in yüreği yetmezdi. haklı çıkmayı istemezdi. bunu izlemek istemezdi. yine de bir özet gerekirse en sadesinden olacak, konser çıkışı ve chan, seungmin'i özenle dışarı çıkarmış. aklında her şey planlı. her şeyden emin, kararlı da bir yandan. onu kolundan tutarak sonunda serin havayla karşılaşınca seungmin kocaman gülümsemişti.

"oh be!" demişti. "bu küçük canlı müzik tarzı konserleri seviyorum ama resmen öldürüyor havasızlıktan." diyerek üstünü düzeltmeye başladı eliyle. chan'ın bakışlarını üstünde ilk defa bu kadar baskılayıcı hissediyordu ve belki chan onu öpene kadar geçen, saniyelerle sayılan sürede seungmin bu karşısındaki adamla tanışmasından bugüne her hatırasını kafasından geçirdi. selamlardan başlayarak, akşam yemeklerinde duraklayarak, onun kolunu her buluşma sonunda bir türlü sırtında bularak, arkadaşça kelimelerin hepsinde keyfinin bozulduğunu açıkça belli etmesine kadar ilk defa bu kadar detaylı düşünmüştü seungmin. böylece minho, iddialarının çoğunda haklı çıktı seungmin'in kafasında.

seungmin'i de suçlamamak lazım, ilk gerçek ilişkisi minho idi ve ilişki geçmişini az çok dinlemiştik. seungmin'i suçlamak da lazım çünkü chan'ın omzundan tutarak kendisinden ayrılmasının, sonrasında yaşanacak arbedenin tek ama tek suçlusu seungmin idi.

minho'ya bakacak olursak minho onlardan on dakika önce çıkmıştı ve kafası en keyifli anındaydı, deli divane içtiği söylenemezdi yanlış anlaşılmasın. güzel içmişti, bilinci yerindeydi ve içerde seungmin'i görmüştü. chan'ı görmemişti. felix'i görmüştü ve kafasında taşları zorla oturtmuştu. dışarda hyunjin ve jisung ile konuşup bir yandan sigara içerken seungmin'i tekrar görmüştü, araları iyiydi sonuçta ve bir selam verecekti. konseri soracaktı. nasıl? beğendin mi? tam senin tarzın aslında bu müzik. hatta ona doğru adım atmaya başlamıştı. ta ki sokak lambasının altında sarı saçlarıyla chan'ı görene kadar. gözlerinin hafif kısıldığı, o mutlu an saniyeler içinde çok sabit bir ifadeyle yer değiştirmişti ve duraklamıştı. chan'ın seungmin'i öpmesiyle ise tekrar adımları ilerlemeye başlamıştı, belirttiğimiz gibi chan'ı geriye çekip afallatmasının ardından chan'ın da minho'ya karşılık vermesiyle günler öncesinden konuşulan o olay gerçeğe dönmüştü.

seungmin ise donakalmaya tam da o an başlamıştı. seungmin'e göre saatler, kavganın içindeki kişilere, özellikle minho'ya göre ise saniyeler gibi geçen bir sürenin ardından hyunjin ve jisung olayı fark edip onları ayırmaya çalışmıştı. ardından dışarı çıkan changbin ve felix'in ise tepkileri daha farklı olmuştu. felix direkt seungmin'in yanına gidip onunla temas kurarken changbin'in de ayırma takımına dahil olmasıyla kavga bitmişti. insanın gerçekten sinirli bir anındaki gücü bir hayvanınki gibidir teorisi o gün changbin'de doğrulanmıştı minho'yu ayırmaya çalışırken. minho bir yandan anlaşılmaz küfürler ediyor, bir yandan ağlıyordu ve hiçbir hareketinin bir saniye sonraki anını bile düşünmüyordu.

kimse bu kavganın başlayışını dahi hatırlamıyordu.

seungmin, minho'yu o gece asla görmemişti ve gelmediğini düşünmüştü. bir anda doğrulttuğu yumruğu ilk görüntüsü olunca, daha önce belki de hiç görmediği o sinirli ifadesini görünce kalbi rahatsız bir şekilde hızlanmıştı. iyi hissettiren bir hızlanış değildi ve dediğimiz gibi, saatler sürmüştü. felix'in teması bile hiçbir anlam ifade etmemişti.

"seungmin, bana bak." felix, bu sefer seungmin'in önüne geçip onun yanaklarından tuttu. buz gibiydi. buz kesmişti seungmin. gözyaşı yanağına ilerlerken onun donup kalmadığına şükretmek lazımdı. "seungmin, lütfen. bana bak. kendine gel." felix bir yandan seungmin'in hevesle yeni boyadığı saçlarını iki yana ittiriyor, ona türlü laflar ediyordu ama hepsi nafileydi.

kavga bitince hyunjin ve jisung, chan'ı bir kenara uzaklaştırmış ve onunla konuşuyordu. changbin ise minho ile. minho daha yakındı seungmin'e o an ve seungmin gözlerini minho'ya çektiğinde içinde iğrenç bir nefret duygusuyla kavruldu. felix'in ellerini tutup kenara indirdi iyi olduğunu mırıldanarak. belliydi. changbin çok kötü bir azar çekiyordu minho'ya ve minho bir yandan gözyaşlarını kontrol etmeye çalışıyordu, dudakları titriyordu. yüzünde kanayan yerler vardı. bomboş sokakta, seungmin'in kulaklarına iki taraftan da ayrı azarlar doluyordu ve hepsi kendisine aitmiş gibi hissettiriyordu.

minho, kendisine bakan seungmin'i fark etti. minho bu sefer bazı şeyleri kontrol etmemesi gerektiğini anladı ve bir süre seungmin'e bakarak ağladı. seungmin'de ise bir değişim yoktu. iğrenç bir nefret. iğrenç. bir. nefret.

changbin hışımla doğruldu ve arkasını döndü. onda da deli bir sinir vardı, burnundan soluyordu yan yana duran seungmin ve felix'e doğru ilerlerken. felix'in bir parmağı ağzındaydı. changbin söylenerek geliyordu ve felix'in kolunu tuttu. seungmin'e baktı.

"ben bu embesille daha çok uğraşamam." dedikten sonra gözlerinin hedefi feix oldu. "gidiyoruz felix."

"ama seungmin-" dese bile felix nafile. changbin sinirliydi, bir yandan onu yürütmeye başlamıştı bile. felix ise seungmin'e bakarak yürüyordu.

seungmin'in ses yavaş yavaş azalmak üzere duyduğu son laf ise changbin'in "seungmin yetişkin bir insan, sen onun annesi değilsin. bırak biraz." cümleleri oldu.

ama seungmin şu an bir çocuktu. minho'ya bakmayı bir süre önce bırakmıştı ve chan'ın tarafına baktı. hyunjin ve jisung da ne zaman olduğu belirsiz bir vakitte gitmişti. chan, seungmin'e bakıyordu. seungmin suçlu hissediyordu sonuna kadar. gecenin karanlığı utancını az da olsa gizliyordu. ikisi de seungmin'e aynı mesafedeydiler.

chan, "seungmin, tanrı aşkına gidelim şuradan artık." dedi. onun da yüzünde yaralar vardı. seungmin ona bakınca sadece kendisini öptüğünü görüyordu artık. boş boş onun yüzüne baktı.

minho sadece "seungmin." dedi.

seungmin her şeyi hissetmenin ağırlığı içinde hiçbir şey hissetmiyordu.

chan, "gidelim." dedi. sesi daha hafif çıkmıştı bu sefer. yalvarırım benimle gel der gibiydi daha çok.

"seungmin, gidelim!" dedi bu sefer yüksek bir sesle minho. ama yüksek ses sinirden ziyade bir feryat içeriyordu ve seungmin yere bakıyordu sadece. kalbi deli gibi hızlandı ve elleri terliyordu. başı ne zaman ağrımaya başladı hatırlamıyordu. ölüm kalım. ölüm. kalım.

ya ikisinin yüzüne dahi bakmadan eve gider ve ölürdü ya da biriyle gidip kalanı öldürürdü.

iki bacağı da aynı anda ileri gitmek için çabaladı. seungmin düşündü. garip bir şekilde iki taraf da onun düşünmesine fırsat verecek kadar sakinlemişti belli ki, garip bir şekildeydi bu gerçekten.

bu sefer roller değişmişti ki seungmin'e göre saatler, iki tarafa göre ise saniyeler sonra seungmin ilk adımını attı. en az bir kişinin öldüğü kesindi.

lovers rockHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin