"Aşk bir ağaç gibidir; kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı hâlindeki bir yürekte yeşermeye devam eder." -Victor Hugo
꧁꧂
Vante'yle çıktığımız kısa bir sürüşün ardından çay bahçesinde güzel bir kahvaltı yapmıştık. Kahvaltıdan sonra Bay Kim, odasındaki yatağın üzerine giymem için yeni kıyafetler bıraktığını ve dilersem duşa da girebileceğimi söylemişti. İtiraz etmemiştim. Oldukça rahat görünen küveti kullanmayı ve burada daha uzun kalmayı çok istesem de, bir an önce hazırlanmam gerektiğinin bilincindeydim. Her ikimizin de derse yetişmesi gerekiyordu. Bunun için ayakta sıcak suyla hızlı bir duş almış ve Bay Kim'in benim için getirdiği kıyafetleri giymiştim. Elimdeki saç havlusuyla saçlarımı kurularken yatağın üstüne oturdum. Odaya yayılan duş jelinin kokusunu derince soluyarak, odayı incelemeye kaldığım yerden devam ettim.
Gözlerim ayaklarımın ucunda, yerde üst üste duran kitapları bulmuştu. Rastgele bir duruş sergileseler de, dağınıklıktan ziyade oraya özenle koyulmuş gibilerdi. Kitapların arasından ucu görünen tanıdık resim, elimdeki havluyu yatağa bırakmama ve gülümseyerek oraya uzanmama neden olmuştu.
Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece.*
Bu eseri elbette biliyordum. Tıpkı Vincent van Gogh'un diğer tüm eserlerini bildiğim gibi. Bay Kim'in okuldaki odasında gördüğüm Yıldızlı Gece** tablosundan sonra van Gogh'a ayrı bir ilgi duymaya başlamıştım. Galeride karşılaştığımızda bana ondan bahsetmiş ve yaptığı eserin ardındaki hikâyeyi anlatmıştı. O gün yurda gider gitmez araştırdığım ilk isim van Gogh, en sevdiğim eseri ise Yıldızlı Gece olmuştu.
Ben kendimi bildim bileli yıldızlara hayrandım. Ancak van Gogh'a olan hayranlığımın en temel nedeni, Bay Kim'di.
Resim deri kaplı bir defterin arasında duruyordu. Defteri kitapların altından dikkatlice çıkarıp kucağıma koydum. Ardından defteri aralayıp resmi açığa çıkardım. Bu bir kartpostaldı. Aynı özenle parmaklarımın arasına aldım ve arkasını çevirdim. Siyah mürekkep, gittikçe sararan kartın pürüzlü yüzeyine dağılmıştı. İlk birkaç satır anlayamadığım bir dildeydi. Hemen ardından gelen Korece harfler ise düzensizdi. Yazılışları, alfabeyi yeni öğrenmeye başlayan birinin yazısıyla eş değerdi. Ancak oldukça net bir şekilde okunabiliyordu.
Bu parça sanatın bir parçası değil. Bu sadece bunu okuyan kişinin bir yansımasıdır, dolayısıyla sanat, şu anda bunu okuyan kişidir. Siz, sanatsınız...
Esmeralda
Arles, France 2012.
Okuduğum cümleler kalp atışlarımın hız kazanmalarına neden olmuştu. Sertçe yutkundum ve sonda yazan ismi içimden bir kez daha tekrarladım. Bir kez daha ve bir kez daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Funny Valentine | Taekook
Fanfiction"Bu parça sanatın bir parçası değil. Bu sadece bunu okuyan kişinin bir yansımasıdır, dolayısıyla sanat, şu anda bunu okuyan kişidir. Siz, sanatsınız..." - ** Referans alınan kaynak; E.H. Gombrich-"Sanatın Öyküsü" ** Bu isimle yazılan ilk fic/taekoo...