"Ben tüm varlığımla yalnızca tek bir şeye inanmak istiyorum: İnsan aşk ve devrim için yaratılmıştır." -Osamu Dazai
꧁꧂
Önümdeki kareli kâğıdın üstüne çizdiğim şablona bir kez daha bakarken, düşünceli bir şekilde kahvemden küçük bir yudum aldım. Ertesi sabah Bay Kim'le birlikte okula geldiğimizde ilk işim Yoongi'yle buluşmak olmuştu. Kafamı karıştıran onlarca soru vardı ve bana yardımcı olabilecek tek kişi de şüphesiz Yoongi'ydi. Ülke sorunlarıyla bu yaşıma kadar hiç ilgilenmemiştim. Sadece kendi küçük, hayatta kalma mücadelemin içerisinde sürükleniyordum. Ancak asıl sorunun zaten bunun altında yattığının farkında bile değildim. Yoongi zekiydi. Analiz yaparak parçaları birleştirme konusunda ise benden iyi olduğu su götürmez bir gerçekti. Kendimi bir anda sistemin merkezinde bulmuştum. Artık istemesem de bazı konular hakkında bilgi sahibi olmak zorundaydım. Kâğıda sistemin kabataslak bir şablonunu çıkarmıştım. Elimdeki kalemi kâğıdın üzerine götürüp, Park ailesinin hemen altına büyük harflerle ve olabildiğince bastırarak Park Jimin yazdım. Yanına da öfkeyle bir soru işareti bıraktım.
"Yani diyorsun ki, Jimin aslında Park ailesinin bir üyesi öyle mi?"
Evet ona karşı büyük bir nefret besliyordum. Açıkçası buna da hakkım olduğunu düşünüyordum. Bana güven verdikten sonra bir anda ortadan kaybolmuştu. Yaşadığım hayal kırıklığını ve korkuyu hâlâ unutamamıştım. Bu çocuktan aldığım enerji bana asla iyi gelmiyordu.
"Evet ama ismi aile soyağacında yer almıyor..." Yoongi sabahın erken saatlerinde yerleştiğimiz çardağın oturma yerine uzanmıştı. Bir türlü rahat edememiş olacak ki başının altına koyduğu çantasını düzeltip duruyordu. En sonunda oflayarak doğruldu ve morarmış göz altlarıyla birlikte bana baktı. Mint yeşili saçları kabarmış, tatlı bir görüntü oluşturmuştu. Dirseklerini masaya yaslayıp yüzünü ovuştururken devam etti. "Evlilik dışı bir çocuk olduğunu düşünüyorum."
Park Jimin ismini daire içine almaya bir son verip, kirpiklerimi kırpıştırarak şaşkınlıkla ona baktım.
"Ne?"
Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını aşağı yukarı salladı. Ardından önümdeki karton bardağa uzanarak, hâlâ dumanı tüten kahvemi yudumlamaya başladı. Kendi kahvesini çoktan bitirmişti. Finaller yaklaştığı için gece-gündüz ders çalıştığını biliyordum. Artık alışmıştım. Yadırgamadım ve merakla devam etmesini bekledim.
"O gün, kiliseden çıktıktan sonra konuşmak için çalıştığı mekâna gittim. Seokjin Haejin'i öldürürken orada olduğundan emindim. Ailesinden biri belki de gözlerinin önünde öldürüldü ama o sesini bile çıkarmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Funny Valentine | Taekook
Fanfiction"Bu parça sanatın bir parçası değil. Bu sadece bunu okuyan kişinin bir yansımasıdır, dolayısıyla sanat, şu anda bunu okuyan kişidir. Siz, sanatsınız..." - ** Referans alınan kaynak; E.H. Gombrich-"Sanatın Öyküsü" ** Bu isimle yazılan ilk fic/taekoo...