innocence is a kind of insanity

3K 413 110
                                    

"Bana göre bir sanat eseri, müze duvarında öylece asılı durmanın dışında politik, erotik ve mistik bir anlam taşımalıdır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bana göre bir sanat eseri, müze duvarında öylece asılı durmanın dışında politik, erotik ve mistik bir anlam taşımalıdır." -Georgia O'Keeffe

꧁꧂


"Herkes kâğıdını aldı mı?"

Bay Kim'in asistanı Bayan Shim'in sesi, amfideki uğultunun giderek azalmasını sağlamıştı. Gözlerini kısaca amfinin içinde gezdirip telefonunun ekranındaki saate baktı.

"Güzel, öyleyse başlayabilirsiniz. Sınavınız yaklaşık kırk dakika sürecek. İlk on beş dakikadan sonra sınavını bitiren ve imzasını atan çıkabilir. Başarılar dilerim."

Gerginlikten titreyen ellerimi sabit tutmaya zorlayarak önümdeki kâğıdı çevirdim. İsmimi, soy ismimi ve bölümümü hızlıca yazdıktan sonra derin bir nefes alıp ilk soruyu okumaya başladım. Tam şu dakikada, Sanat Tarihi'ne Giriş dersinin vize sınavına girmiş bulunuyorduk. Bir haftadır deli gibi bu dersin sınavına hazırlanıyordum. Günümün çoğunluğu kütüphanede geçiyor, geceleri ise yurdun etüt odasında sabahlıyordum.

Bu dersi vermek zorundaydım.

Çünkü kanıtlamak istiyordum. Bay Kim'e, benim de bir şeyleri başarabileceğimi kanıtlamak istiyordum. Benim için gönderdiği kitapları asla yanımdan ayırmıyor ve boş bulduğum her an çalışmaya devam ediyordum.

Ödev zarflarımın karıştığı ve odasında utançtan yerin dibine girdiğim günden beri onunla neredeyse hiç iletişim kurmamıştım. Ancak bildiğini biliyordum. Özellikle o fotoğraftan sonra ona karşı bir şeyler hissettiğimi anlamamış olması imkânsızdı. Buna rağmen hiçbir şey söylememişti, belki de yalnızca bilmemezlikten geliyordu.

Söylediği gibi aynı gün içinde sisteme notları girmişti. Gözüm yükseklerde değildi. Ancak ellerini fotoğrafladığım ödevime doksan puan verdiğini öğrendiğimde, sevinçten havalara uçmuştum. Bu benim için kesinlikle bir ilkti. İşte bu yüzden gözünden düşmek istemiyor, çok daha fazlasını başarmak istiyordum.

Beni daha çok fark etsin, adımı unutmasın istiyordum.

Çocukça ve umutsuzca bir dilekti belki de. Ancak hislerime engel olamıyordum işte. Haftada bir gün dersimiz olmasına rağmen, gözlerim her gün onu arıyordu. Yağmur yağsa bile fakültenin önüne çıkıyor, dekanlık binasını gözlüyordum. En çok ilgi duyduğu dünya edebiyatı bölümünün karşısındaki masaları kapabilmek için öğle yemeğimi hızlıca yiyor ve koşarak kütüphaneye gidiyordum. Dersim olmadığı saatlerde ise onun sıklıkla ders verdiği amfinin bulunduğu katta dolaşıyordum. Katın duvarlarında yer alan tabloları ezberlemiş olmama rağmen, her gün aynı ilgiyle incelemekten hiç sıkılmıyordum. Ancak güzel olanın resimler değil, onu beklemek olduğunu çok iyi biliyordum.

Onu görmek için kıvranan gözlerim, bazen saliselik de olsa onun koyu irisleriyle denk düşüyordu. İşte o an tüm uzuvlarım işlevini yitiriyordu. Gözlerim ise ondan kaçacak yer arıyorlardı. Bu duygular benim için çok yeniydi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onu çaresizce uzaktan izlemek dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu. Buna rağmen ondan ilgi bekleyen çocuksu yanımı bastırmakta güçlük çekiyordum.

My Funny Valentine | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin