5. BÖLÜM: Zümrüt Yeşili [pt-2]

149 118 23
                                    

Bölüm biraz geç geldi, farkındayım. Kötü bir zaman geçiriyordum, kendimi toparlayabilmem beklediğimden uzun sürdü. Bölüm şarkıları, hem bu kötü günlerimde sürekli dinlediğim hem de bölümü yazarken dinlediğim şarkılar. Umarım sizde dinleyerek okur, beğenirsiniz. <33

BÖLÜM ŞARKILARI:
-Bana Kendimi Ver - Sancak & Taladro
-Son Durağın - Kahraman Deniz

Uzunca bir süre tavanla bakıştıktan sonra uyuya kalmışım. Uyandığımda çoktan gece olmustu, yanıma Kerem yatmıstı. Bir eli karnımın üzerindeydi.

Yataktan doğrulup kollarımı esnettim ve bir yandan esneyerek bir yandan da parmaklarımı kıtlatıyordum. Ahşap kapıyı yavaşça araladım ve sesten yüzümü buruştururken en yakın zamanda kapıları yağlamayı beynimin bir kenarına not ettim. Parmak uçlarımda giderken horlama sesini duyunca, aslan kükrese uyanmazlar diye düşündüğümden şap şap yalın ayaklarımı vura vura yürümeye başladım.

Mutfak kapısının önünde kapı gıcırdamasın diye içimden dualar ederken yine o sinir bozucu gıcırdamayı duyunca kapıyı bu sefer hızlıca açtım. Kaan abimin horlaması bir an duraksadı. Dişlerimi sıkıp, karanlıkta daha iyi görebilmek icin gözlerimi kıstıktan sonra dikkatle dinlemeye başladım. Her hangi bir ses yoktu.

Derince iç çektim.

Arkamı dönüp su içmek için tezgaha doğru yürürken kafamı kaldırmamla yerimde sıçradım. Pencerinin önünde, bir çift zümrüt yeşili göz ile göz göze geldim. Öylesine dağınık ev topuzu yaptığım saçlarıma gitti elim ilk önce. Sonra da gecenin bu saati evin içinde sabahki kombinimle dolaşırken, garip olanın saçlarım olmadığı geldi aklıma.

Bir saniye.
Garip olan ben değilim? Bu saatte ne işi var burada?

Elini kaldırıp gel işareti yaptı. Ben hâlâ andaval bir şaşkın ördek yavrusu gibi bir metre açtığım ağzım ve pörtlettiğim gözlerim ile ona bakıyordum. Birden sırıtıp eğildi, yerden bir şey aldı. Ne olduğuna bakmaya calışırken cama attı ve ben tekrar olduğum yerde sıçradım. Cama tas mı atmıştı o davar?

Su içme hevesim bile kaçtığında hızla kapıya ilerledim ve sinirle kapıyı actım. Buz gibi hava bedenime temas ettiği anda irkilsemde, abimler uyanmadan onu göndermem gerek diye düşünerek anahtarı alıp hızla evden çıktım. Evin yan tarafına dolandıktan sonra tekrar gözgöze geldik.

Bay Pis Ejderha.

Tam konuşmak için dudaklarımı aralamışken, birden büyük bir acıyla küçük ve tiz bir çığlık atıp yere düştüm. Ayağım acıyordu. Acıyan yeri ovuşturmak icin elimi ayağıma götürmüşken, ayakkabı giymeyi unuttuğumu farkettim. Dizlerimi kendime cekip, toprak bulaşmış ayaklarımın üstünü silkelerken iki kaslı kolun bir tanesi belimi kavrarken, diğer kol diz kapaklarımın altından geçti.

"İndir lan beni!"

"Biraz daha bağırırsan Kaan'cığım da beni indirecek güzelim, sus."

"Abimi nerden tanıyo'n sen birader?"

Gece gece yürek yedim herhalde. Bu şey beni burda öldürüp gömebilir.

"Birader..?"

Gözleri gözlerimi buldu ve belimi daha sıkı kavradı. Dudaği hafif kıvrılmıştı. Gülümsüyor muydu o? Bende gülümsedim. Bir anlığına sanki ay ve yıldızların ışığı söndü, kuşların ve hayvanların sesleri kesildi, gözleri hariç her yer dipsiz bucaksız o sonsuz uzay gibi karardı. Sanki nefes alış verişlerimiz dışında dünya üzerinde tek bir yaşam belirtisi yoktu.
Bir anda irkildim, ne ara bu kadar yakınlaşmıştık? Kendime gelmemin zamanı geldi de geçiyordu. Gözlerimi yeşillerinden kaçırarak bir kez yutkundum.

"İndirsene oğlum beni?"

Gözlerimi açabildiğim kadar açarak ve kaşlarımı kaldırarak sakince soru sorar gibi söylemiştim. Hâlâ yüzüme bakarken ne bakıyon der gibi kafamı sağa sola salladım.

"Ha?"

"Kuşçuluk oyununu sevmedim, bir tek Kerem güzel oynayabiliyor, beceriksiz. İndir beni, yeter ama aaa"

Tekrar sırıttı ve kafasını sola çevirip banka baktı. Sonra "Kuşçuluk?" dedi tekrar ve birden dişlerini göstererek gülmeye başladı ve koşarak bankın üzerine çıktı. Ben sudan çıkmış balık gibi çırpınırken, bir anda onun da bankın üzerine çıkmasıyla kollarımı boynuna doladım.

"Ulan davar! Hele bir ayaklarım yere bassın o gözlerini oyacağım! Kimsin birader sen? Daha sabah tanıştık, haddini bil eşek herif!"

Hâlâ gülümserken kafasını iki yana salladı ve Türklere özgü o hayır deme şeklini kullandı, cık cık.

"Daha sabah tanışmadık, Ariel."

"Ariel'in kuyruğunu bir yerlerine monteleyeceğim şimdi, düşeceğiz aptal!"

"Ben düşerim, senin düşmene izin vermem deniz kızı..."

Yine aynı şey oldu, birden etraf sessizleşti.

"Yani şey, kuşçuluk oynuyormuşuz ya, düşmezsin sen uçarsın diye dedim. Ama anladın değil mi, deniz kızları uçamaz."

"Ha ha ha. İnsene dingil şuradan öyle konuşalım."

Eğilip düzgünce inmek varken, aşağıya zıpladı. Benim ağzımdan küçük bir çığlık kaçarken, gözlerimi sımsıkı yumdum. Gözlerimi açtığımda, yerdeydik ve hâlâ gülüyordu. Deli Bay Pis Ejderha.

"Ne oldu, Ariel. Bak düşmedin."

Ben tekrar belimi saran elini itmeye çalışırken kollarından kurtulmak için çabalamaya başladım.

"Hass- Dursana kızım, ayakların çıplak yine acıyacak dur otur bari şuraya."

Arkasını dönüp banka doğru bir adım attığı anda kurtulmayı başarmıştım.

"Ananı-"

Küfürüyle yere kapaklanmam bir olmuştu. Amele sümüğü gibi yerde boylu boyunca uzanıyordum. Eee şey, üzerimde bir de ejderha vardı. Belimdeki eli şuan kafamın altında, diğer kolu da kendi ağırlığı taşımak için olmalı ki dirseğinden bükülmüş, tek elle plank duruyormuş gibiydi. Şuan abimler gelse ne de komik olurdu. Hazır toprağa yatmışken iki su döker gömerlerdi beni.

Tam o sırada evin dış kapısının orada ayak sesleri duyulmaya başladı. İkimizde kafamızı o tarafa çevirmiştik.

✨🦊

Kısa oldu evet ama bir önceki partla beraber okursanız aslında o kadar da kısa değil :)

İlk hikayem, tabii yazım ve mantık hatalarım olacaktır, eleştiri ve yorumlarınız benim için çok önemli.

Oy vermeyi unutmayın güzel/yakışıklı tilkilerim. Karşılıklı oy/yorum için yazmanız yeterli<33

İSİMSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin