Evettt yine tekrar sizlerleyim :)
Bu bölümü yazmak için saatin 5'inde kalkmam normalmi sizce ?
İlham perileri bana bu saatte uğradı ne yapalım . O yüzden daha fazla uzatmadan bölüme geçin siz ;)
Bölüm şarkısı / yüksek sadakat- kafile
Keyifli okumalar.
🔹🔗🔹
Gülerek beni kendinden uzaklaştırarak yanımdan uzaklaştı. "Şimdilik bu kadar, sevgili oyuncağım. Yarın başka bir haber ile yanına geleceğim." Bu adamı gördükçe mide bulantım artıyordu artık. Yüzümü onun tersi tarafa çevirdim. Çünkü tek yapabildiğim buydu. Buna rağmen hala kahkaha sesi kulaklarımda yankılanıyor ve hiç susmuyordu.
Birkaç dakika kahkasından sonra tekrar dan çuvalı alıp yüzüme geçirdi. Sanki eskiden çok renkli görüyormuşum da her yeri zengin detaylarıyla algılıyormuşum gibi, şimdi ise gri bir sisin içinde kaybolmuş gibiydim.
🔹🔗🔹
Normal bir zamanda, önceki hastanede yaşananların tekrarlanmamasını umuyordum. Fakat hangi günlerde mutlu olduğumuza dair bir sürü anı biriktirmiştik ki?
Bu hayatın bana öğrettiği en önemli kural şuydu: "Bazen çözüme ulaşmak için bulunduğumuz koşullara ayak uydurup çabalamamız gerekiyordu."
🔗
"Demek Saye Karaca adın," dedi yüzünü bile çuvaldan göremediğim adam. Sinirli çıkan sesi beni ürkütse de kendimi zor tutuyordum. Zaten ona cevap verecek dermanım da yoktu. Biraz zaman geçmişti, üstümdeki çuvalın hareketliliğinden çıkarmaya çalıştığını anlamıştım. Üstümdeki çuvalı bir çırpıda çektiğinde yanağımın üzerine baş ve işaret parmağıyla okşamaya başladı. Sıkı sıkıyla yumduğum gözlerimi açmıyordum.
"Pis ellerini üstümden çek, seni adi pislik!" Dişlerimin arasından çıkan söze ben bile şaşırırken, karşımdaki adam daha fazla keyif almış olacak ki iki eliyle okşamaya devam etti.
Başımı yana çevirdiğimde elleri havada kalmıştı. Ona istediğini asla vermeyecektim. "Bakıyorum da dilin uzamış senin. Biraz kessek mi, ne dersin?" dediğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı, ancak cebindeki telefonun melodisi odada yankılandığında gözleri hemen cebinden çıkardığı ekrana kaydı.
Bu anlarda geçen her saniye acıyla doluydu, çünkü bilmiyordum ki, bu melodinin ardında beni bekleyen daha büyük bir felaket vardı.
Telefondaki konuşma biterken karşımdaki maskeli sapık keyiflenmişti.
"Nerdesin şu an?" dedi telefondaki kişiye. "Anladım, tamam"... "Birkaç adam yolladım, onlar karşılasınlar"... "Tamam dedik ya oğlum"... "İyi, hadi görüşürüz"... "Ha, bir de senden istediklerimi almayı unutma!!" diyip telefonu kapattı.
Yüzü bana dönük olmasına rağmen, maskesini takmış olduğu için tam olarak nereye bakmam gerektiğini kestiremiyordum. Yüzünü biraz daha bana yaklaştırıp ani bir şekilde maskesini çıkarttı. Bir an afallamış olsam da, tanımadığım bir yüzle karşılaşacağımı düşünmemiştim. Kimdi bu adam? Benden ne istiyordu? Bilmiyordum, ama tek bildiğim bundan sonra normal bir hayat yaşamayacağımdı. Çünkü ne renk olduğunu çözemediğim teni ve ne renk olduğunu bilmediğim saçları gözlerine kadar düşmüştü. Oldukça çatık ve sinirli görünen yüz hatları, onun koyu gözlerini oldukça korkunç gösteriyor ve insanı korkutacak derecede göz altı morlukları vardı. Tenine göre gözaltının daha kara görünmesi dikkat çekiciydi. Ellerinden boynuna doğru bir yılan dövmesi vardı. Yılanın kafası şah damarının tam hizasında durmuş ve dili de kulak memesine kadar uzanıyordu. Sanki kendisi korkunç değilmiş gibi bir de dövmesi ile seri katilleri anımsatıyordu. Belki de seri katildir Saye, nerden biliyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Gölgesi
Tiểu Thuyết Chung_Ben o gece herşeyimi kaybettim . Sonra tekrar onun sesini duyuyorum. Elleri üstümde duran çuvala değiyor ve serçe yüzümden çekiyor . Etraftaki soluk ışık biraz olsun aydınlık görmemi sağlıyor du . İğrenç nefesini kulağımın dibinde hissettim . Ell...