ଘ(੭ˊᵕˋ)੭* ੈ✩‧₊˚ 1

189 31 18
                                    

sana dair hatırladığım ilk olmasa da en net anı tam on iki yıl öncesine ait huening. on beş yıllık arkadaşlığımızın sağlam temellerini ilk kez attığımız gün hâlâ zihnimde canlanıyor. gece uyumadan önce ya da gözlerim kapalı kahvaltımı yapmaya çalışırken aklımın sessiz, kuytu köşelerinden biri fısıldıyor bana bu anıyı; çünkü her şey böyle başladı.

ablamın doğum gününü kutlayalı daha bir hafta olduğunu hatırlıyorum, onun hediyelerini görüp kıskançlıktan ağladığım için bana da yeni, güzel ve parlak sarı bir top almışlardı.

hatırlıyor musun o topla ne oyunlar oynardık? yakan top için en ideal toptu benim topum, o yüzden ne zaman yakan top oynanacak olsa tüm mahalle koşa koşa bizim evimize gelirdi. ben de inat edip vermezdim topumu, çok severdim tertemiz topumu evin içinde sektirmeyi. parlardı da her zaman, annem tozlu olduğu zaman duvarları kirletir diye izin vermezdi oynamama. olsun, çok severdim topumu.

yine de seninle o topu paylaşmaya her zaman hazırdım huening. ne zaman canın sıkılsa topumla oynamak ister misin derdim, gözlerin nasıl da parlardı. heyecanla başını sallardın, bazen de gülerek sarılırdın bana. o zamanlar biraz da utangaçtın ama, şimdiki hâlinin aksine. çok uzun tutmazdın sarılmayı, hızla çekilirdin. daha uzun sarılmanı dilerdim hep, bu yüzden sürekli top oynayalım derdim. bir yandan da korkardım: ya toptan sıkılırsa ve onun için hiç değerim kalmazsa diye. aptalmışım huening, konu sen olunca her zaman aptalmışım.

yakan top için ne kadar güzel olursa olsun, gergin kauçuk topumla futbol oynamak biraz zordu. sahi ben futbol oynamayı hiçbir zaman sevmedim, kuzenlerim ne kadar denediyse de hiç oynamadım onlarla. oynayamıyorum derdim ama işin aslı denememiştim bile, ilgimi çekmiyordu.

sen oynamak isteyene kadar.

gözlük takmaya henüz yeni başlamıştım, düşmesin diye gözlüğümün arkasında ipi vardı hatta. annem her zaman sokağa çıkmadan önce sıkıca tembihlerdi beni: "asla yüzüne zarar getirecek oyunlar oynama taehyun."

ben uslu bir çocuktum, annemi dinlerdim. çoğu zaman. konu sen olmadıkça.

bir gün evimizin bahçesinde seni beklerken sarı topumu elimdeki ıslak mendille iyice parlatana kadar siliyordum. mendilin sert kauçuğa her sürttüğünde çıkarttığı o ses inanılmaz hoşuma gidiyordu. sen pek sevmezsin ama huening, o yüzden topumu sen yokken temizlerdim.

sonra sen geldin, çok heyecanlı görünüyordun. kıskanmadım desem yalan olur. o bacak kadar boyumla kıskanmanın ne olduğunu da bilmiyordum ki hoş, sadece yüzündeki heyecanın sebebi olmak istediğimi biliyordum. saçların terden alnına yapışmış, tişörtün zar zor eşofmanının içine sıkıştırılmışken nihayet uzun demir kapımızı açmayı başardın, ben merakla heyecanının sebebini öğrenmeyi bekliyordum.

"tyun-ah," dedin, bana bu lakabı sen takmıştın. yıllarca senden başka kimsenin kullanmasına izin vermedim. "aşağı mahalleden jaehyuk hyunglar futbol oynayacaklarmış ama jihoon hyung ailesiyle memleketine gitmiş. topları olmadığı için ne yapacaklarını tartışıyorlardı. senin topunu alıp yanlarına gidelim mi? belki artık bizimle arkadaş olurlar!"

jaehyuk ve tayfası mahallelerinin altın çocuklarıydı. jaehyuk o zamanlar her iki mahalledeki kadınların da favorisiydi. hem yaşına göre yakışıklı olduğu hem de çok beyefendi olduğu için tüm anneler oğullarının onun gibi olmasını isterlerdi. annem bana ne zaman jaehyuk gibi olmamı söylese içimi kötü bir his kaplardı, sanırım onun sahip olduğu kişiliği kıskanıyordum. bu yaşta bu kadar kıskançlık fazla.

her ne kadar jaehyuk'u sevmesem de, sen benim tek arkadaşımdın huening. çok sorgulamadım o yüzden.

"olur, gidelim."

gönülçelen, tyunningHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin