Bölüm 7: Temas

264 19 44
                                    


Kemikli parmakları çenemi kaldırdığında son ana kadar bahsettiği şeyin ne olduğunu anlamamıştım. Elinin tersini dudaklarımın üstüne koyacak diye beklerken aniden boynumda nefesini hissettim. Tüm bedenim sihir yapılmış gibi uyuşurken kanım çekiliyordu sanki. Daha sonra dudaklarını tenime bastırdı. O an yapabileceğim en aptal şeyi yaptım, inlemiştim hemde ağzımda tutamadığım çok yanlış bir şekilde...

Şimdi yapmam gereken yastığı önüme tutup koşarak odaya çıkmaktı.

...

Sızlanarak kendimi geri ittiğimde yanağımın tutup kendine çevirdi. Kalçamı tam olarak tezgaha yaslamışken o yanımda durmasına rağmen üzerime eğilmesinden kaynaklı dip dibeydik. Bu da aklıma kötü görüntüler yüklüyordu. Kendine çevirip tek kelime etmeden gözlerime baktı, Jeon sanki gözlerime değil ruhuma bakıyor gibi incelerken ormanlıkta yaptığımız hatayı yapıp kendimi umutlandırmamak adına geri çekildim, ki o esnada belimi daha da saran kolları buna engel olmuştu. Kalp atışlarım ve gittikce ısınan kullaklarım ile şuan ortamdan habersizdim çünkü gözüm tamamıyla gözlerine kitlenmişti.

Halimize bakılırsa sanki aynı evde yaşayıp bir de evcil hayvanları olan şirin sevgililer gibi duruyorduk. Keşke de öyle olsaydı... Ağzını aralayıp bir şey söyleyeceği esnada çalan telefon ikimizin de ayrılmasını sağladı. Gözüm ekranda yazan isme kayarken yüzlerce bıçağın kalbime sağlandığını hissettim. 'Benim manita' diye kaydettiği biri vardı. Senin manitaz Jeon'un manitası, sevdiği biri  vardı. Başımdan aşağı dökülen kaynar sular derimi yüzerken içten içe yanıyordum. Gözlerim dolmasın diye bir anlam ifade etmeyen mutfakta gezinirken düşüncelerim beynimi yiyordu. Tabi bu kadar yakışıklı yetenekli bir adamın benim gibi kıza benzeyen bir erkekle olacağı yoktu da... Ne bileyim o kaba bile olsa, tavırları çok hoşuma gitmişti. O ağzı bozuk halleri gevşek konuşmaları sahip olduğu otorite... Zaten Jeon'un sıradan bir busan mahallesinden gelip gece kondu kaynayan, keko kaynayan bir semtte büyüdüğünü farketmiştim ama bu itici değil daha çok gözümde çekici kılmıştı. Bu, Jeon olduğu için çekici gelmişti oysaki ben kibar erkekleri severdimki... Nazik olmak zarif olmak falan... Benim manita, benim manita ne ki mesela. Niye benim... O zaman beni neden öptünki...

Bilsem sevgilisi olan bir adamla öpüşmezdim de bunu onun yapması iticiydi. Yanlış ve karaktersizceydi. Dönüp çorbayı karıştırırken derin bir iç çektim.

"İyide gülüm halledeceğiz diyorum bak sen güven. Rahatla... Biliyorum gelemedim bende iş başı yapıyordum... tamam hayatım... sakin bak haklısınız size de zaman ayırmalıydım ... bir hafta sürmez gelirim. Anneme iyi bak"

İstemsizce(!) Kulak misafiri olduğum sözler gözlerimi yumup kalbi sıkıştırırken hızla merdivenlere ilerleyip altındaki ahşap kapılı banyoya girdim. Yüzüme hızla su çarpıp aynaya döndüğümde boynuma yaptığı dokunuşun üstüne sweatin koluyla sürterken kapım çalındı.

"Park içeri gel, konuşmamız gereken şeyler var"

"G-(öksürük) geliyorum" dedim sesimin titremesine engel olamayarak.

...

Son günlerde inişli çıkışlı duygularla karmakarışık olan kalbi bunun yanında soğuk algınlığından dolayı istirahat isteyen bedeni ile düşüncelere dalmıştı küçük olan, çorbasına minik ekmekler atmış olsada kasede sağa sola ittirmekten başka birşey yapmıyordu. Büzüldüğünün farkında bile olmadığı dudakları bir yandam elini tombul yanağına yasladığı için kızarmış ve küçük elleri halini bir o kadar sevimli kılıyordu. Saçları evindeki haline kıyasla berbat durumda olsada öne perçem bırakıp minik bir tutam toplamış olması donuk sarılarını çok şirin göstermişti.

Soldier Dad's Barbie boy // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin