Kalbimin kapağını açtım içindeki külleri gök yüzüne boşaltım ,her bir zerresi yıldız olsun okyanusta boğulsun diye...
Yerini dolduracaktım. O istedi diye o konuştu diye dolduracaktım yerini.
Bana doğum günü hediyemi vermişti tam da umudumu kesmişken tamda öldüğünü sanmaya başlamışken...Onun sesi hayatımda aldığım en büyük, en güzel doğum günü hediyesiydi.
Denizden çıkarak uzanıp gökyüzüne bakan Okyanusun yanına gittim onun yanına uzanarak "hadi tanıt bana kendini" başını bana doğru çevirdi yorgundu bıkmıştı gözleri "anlatmak istemiyorsa-" lafımı keserek "istemiyorum" dedi omuz silkerek "sen bilirsin, ama hadi beni çevrendekilerle tanıştır anlatma kendini bana ben seni anlıyayım." Her zaman ki cansız buz gibi yüzü değişmedi fakat ölü yıldızları öyle bir parladı ki o an anlaşılmak istediğini
anladım "Olur " deyip ayağa kalktı ve yürümeye başladı "Nereye ?" Diye sordum arkasından, arkasını dönmeden "Beni tanımaya!" dedi ayağa kalkarak arkasından yürümeye başladım, yabancıyı tanımaya gidiyordum onun için ,Ayaz için o istedi diye...
Sahilden çıktıktan sonra bir motora binidi oldukça pahalı gözüküyordu "o motor senin mi ?" Diye sorunca yüzünde küçük bir tebessüm oluştu, bu küçücük tebessüm bile yüzüne ne kadar da yakışıyordu farkında mıydı acaba? Sanmıyorum... O an hep gülsün istedim bana doğru bir adım atarak "Yoo benim değil, canım sıkıldı almaya karar verdim." Gözlerim irice açıldı gerçekten başkasının mıydı? "Bu bir suç değil mi?" Dedim yutkunarak arkasına dönerek kahkaha atmaya başladı nesi komikti ki bunun? Ama olsun komik olmasa da gülsün, gülmek yakışıyordu ona...
O anlamasada:)Motorun arkasına takılı iki kaskı alarak birini benim kafama taktı kafama taktığı kaskın üstünde çiçek resimleri vardı ve onunkinde de yıldız... Sanki birbirimizin bir gün tanışacağımızı biliyordu
Okyanus motorun önüne bindikten sonra bende onun arkasına geçerek omuzlarından tutum, omuzlarında ki ellerimi tutunca titredim "korkma... Yıldızlardan korkulmaz."dedi o an rahatladım titreme gitti o bir yıldızdı, ölü bir yıldız... ellerimi beline götürerek kollarımı beline sardı...
O an uzun zaman sonra ilk kez kendimi güvende hissettim
O bana tanrının verdiği ikinci armağandı, bu armağanı bana gösteren ise tanrının bana verdiği ilk armağanıydı...
Motoru çalıştırmaya başladığında kalbimde küçük bir heyecan oluştu bu bir küldü kalbime giren yeni bir kül... Motor Yolda giderken rüzgar tıpkı bir anne gibi saçlarımızı seviyordu -sanırım- küçük mutlu kızlardan gördüğüm kadarıyla anneleri böyle seviyordu o zaman rüzgar benim annemdi ne de güzel seviyordu saçlarımı içimde huzurun da ötesinde bir his oluştu demek insanın annesinin olması böyle bir histi, "Rüzgar benim annem" dedim kendi kendime, hep aradığım ama hiç olmayan annemi bulmuştum
Saçlarımı seven bir annem olmadığını sanardım yanılmışım, rüzgar zaten benim bunca yıldır saçlarımı seviyormuş...
İstanbul'un sokakları pırılpırldı insanlar mutluydu gözlerimi kapattım çığlık sesleri duymaya başladım yutkundum, gözlerimi açtım kahkaha sesleri duymaya başladım yine yutkundum okyanusa yaklaşarak duyabileceği şekilde konuşmaya başladım "çığlık sesleri duyuyorum Okyanus etrafıma bakıyorum kimse çığlık atmıyor herkes gülüyor..." Gittiğimiz sokaktan sola dönerek "demek sende duyuyorsun... İnsanlar hep çığlık attıyor yaratıkları cehennemde yanıyorlar...insanlar maskeli yaratıklardır acı çekseler de gülerler " insanlardan daha çok nefret etmiştim. O an babam beni sopayla döverken attığım kahkahalar kulağımda yankılandı... Ben de mi maske takıyordum? "Şimdi kendini insan sanma" diye bağırdı "bize acı komik geliyor diye gülüyoruz biz, insanların bizi üzme çabaları komik geliyor bize..." O da mı acı çekiyorken gülüyor, kahkaha atıyordu o an "hiç gülmesin" diye geçirdim içimden sonra kafamı iki yana salayarak "hiç acı çekmesin" diye geçirdim içimden işte şimdi olmuştu.
Motor iki katlı eski bir evin önünde durdu ev eski olmasına rağmen bana saray gibi gelmişti. Onu yaşatan her ev benim için saraydan farksızdı motor durmasına rağmen beline doladığım kollarımı açmamıştım ben evi süzeken o tekrardan kahkaha atarak "istersen böyle girelim eve, sencede bir yıldıza gerektiğinden fazla güvenmedin mi?" Başımı iki yana hızlıca salayarak beline doladığım kollarımı açtım ve motordan aşağı indim. Merdivenlerden çıkarken her çıktığım basamağı sayıyordum son basamağa çıktığımda "on sekiz!" Diye bağırıp arkamdaki okyanusa doğru baktım o yüzüme tebessüm edince istediğimi alıp arkamı döndüm kapı açılmış kumral saçlı yeşil gözlü oldukça hoş görünen bir kadın bana bakıyordu. Okaynus yanıma gelerek karşımdaki genç kadına "Melisa diğerleri nerede?" Diye sordu Melisa bana ters ters baktıktan sonra "Dolunay , Utku ve Efe markette gitti ben ve Can evdeyiz sadece" beni tekrardan süzerek "yanindaki?" Diye sordu "Bizimle yaşıyacak... beni tanıyana kadar " onu tanımak için sabırsızlanıyorum acaba onu tam anlamıyla tanıdıktan sonra ondan ayrılacak mıydım? Ayrılmayacaktım... "Son" dedim içten gelen bir tebessümle Melisa kahkaha atarak "sonunun geldiğini mi düşünüyorsun, merak etme öldürmeyiz seni!" Başımı iki yana salayarak"Hayır o anlamda değil, hem sonum değil başlangıcım olucağınızı düşünüyorum" Okyanus içeriye girdi "Ne anlamda söyledin o zaman ? Bizim sonumuz mu olacaksın?" Başımı tekrardan iki yana salayarak kahkaha attım "ismim Son" dedim içeriye girerek "hağğ" dedi verdiği tepki o kadar komikti ki tekrardan kahkaha attım içeriye girdiğimizde büyük bir salon karşılıyordu bizi kumral dalgalı saçlı açık kahve renkli gözlü oldukça ölü ama yakışıklı görünen biri koltukta oturuyor filim izliyordu bu Can olmalıydı isimi Can olmasına rağmen oldukça cansız görünüyordu birde derler ki isminiz kişiliğinizi yansıtır insanlar yine yalan söylemişti , Can beni görünce kucağındaki patlamış mısırları yanına bırakarak bana ters ters baktı "bu beyazlar içinde cesede benzeyen kişi kim? Diye sordu Melisa"Son, kızın ismi son yani" bir an duraksayarak düşündü "Son işte neyse artık bizimle yaşayacak" omuz silkerek "peki" dedi beni bu kadar çabuk kabulenmeleri hata sorgulamaları oldukça garipti kapı zili çaldığında Melisa ya dönerek "ben açabilir miyim? " Diye sorduğumda kafasını sallayarak onayladı tıpkı bir çocuk gibi kapıya koşarak kapıyı açtım sarı dalgalı saçlı bir kız karşımda duruyordu bu Dolunay olmalıydı şaşkınlıkla bana bakıyordu arkadan "Mer-' bağırışma sesleri "sal beni Utku, bak yemin ederim eve gidince seni çamaşır makinesine sokar makineyi çalıştırırım!"
"Aptal ben çamaşırı makinesine nasıl sığayım?"
"İn sırtımdan! Ona sığmasan seni ıslatır bir güzel yıkar çamaşır ipine asarım!"
"Bana ne yaparsan yap! Çokta umrumda sosyal medya hesabının üzerinden erkeklere yazdığımı bilsen ne yaparsın acaba" büyük bir kahkaha sesi
"Ne! Bitin sen oğlum"
ikisinde son basamağa çıktığında beni görünce sustular turuncu kıvırcık saçlı yeşil gözlü oldukça tatlı görünen bir erkek bağırışmalardan anladığım kadarıyla sırtına bindiği Efe'nin üzerindeydi gözlerim Efe'ye kaydığında yüzüne gülümsedim siyah dalgalı saçları ve saçları kadar siyah olan gözleri beni süzüyordu "Merhaba! İsmim Son bir süre sizinle yaşıyacağım" Utku"Samara bu kadar güzel miydi ?" Efe omuz silkerek "bilmem Can'a sor o çok izliyor öyle filimler" Dolunay"ne saçmalıyorsunuz siz ikiniz" ikisinin kafasına vurarak "hoş geldin ben dolunay"
"Hoş buldum" dedim gözlerim tuttuğu poşetlere kaydı oldukça ağır görünüyorlardı elindeki "ben alayım" elindeki poşetleri o daha bişey demeden aldım ve yerini bilmediğim mutfağa doğru yürümeye başladım Melisa "mutfak salonun karşısında" başımı salayarak mutfağa gittim ve poşetleri tezgaha yerleştirdikten sonra salona gittim herkes salonda oturmuştu hepsini teker teker süzdüm hepsi tıpkı bir melek gibiydiParçalanmış, Kırılmış Melekler...
![](https://img.wattpad.com/cover/339909539-288-k913559.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLAR SÖNÜYOR
ЧиклитBu kitabı; Kaybolanlara,yıldızla, ayla güneşle, okyanusla, denizle, yağmurla konuşanlara, yaşamak için sebep arayanlara, korkmuşlara, son verenlere adıyorum