Bir demet papatya alarak Okyanusun annesinin mezarının yanına gelmiştik normal de insanlar ağlardı ama Okyanus ağlamıyordu Okyanus insan değildi ki Okyanus benim gibi yaşayan bir ceset ti, yaşayan bir ölüydü...
Ben ve Okyanus gibi cesetler, ölüler için üzülmez, çünkü biz onların bizden daha mutlu olduğunu biliriz
Ölüler ve nefes alan ölüler arasında büyük bir fark vardır bu fark ise; ölülerin mutlu olması...
Okyanus annesinin mezeranın üstüne papatyaları koyduktan sonra mezara öylece baktı gözündeki ölü yıldızlar parlıyordu bu iyimiydi kötümüydü? Anlayamamıştım "Merhaba anne! Sana senin en sevdiğin çiçekten getirdim. Biri ölü biri canlı" ölü derken benden mi bahsediyordu? Bana her ölü dediğinde sanki içimdeki ölü çiçeklerden biri canlanıyor gibi hissediyordum! Okyanus arkasına dönrek bana baktı ve annesinin mezarına döndü ve annesi ile konuşmaya devam etti "Sana canlı olan çiçekleri getirdim" arkasına dönerek bana baktı "ölü olan papatya benim..."
"Ölü olan papatya benim"
"Ölü olan papatya benim"
"Ölü olan papatya benim"
Kulaklarımda onun sesi çınlıyordu "Tanrım hediyelerin en güzelini bana verdiğin için teşekkürler " diye geçirdim içimden içimdeki ölü çiçeklerden birinin daha canlandığını hissettim "Merak etme" dedi annesine "bu papatyalar da bir süre sonra ölücek" bu basit cümle nedense beni derinden etkilemişti... "Sana ilk defa çiçek getirdim özür dilerim" derin bir nefes alarak yutkundu "çiçeklerin ölüceklerini bildiğim için sana getirmedim çünkü ölülerin ölülere iyi gelmediğini sanardım" bana bakarak gülümsedi "yanılmışım..."
Ben onun ölü papatyasıydım!!!
Sanki annesi de onunla konuşuyormuş gibi konuştuktan sonra yanıma geldi bir elini belime sardı "insanlar ölüler konuşamaz derler" diye fısıldadı benim duyabileceğim şekilde "yanılıyorlar... Ölüler bazen kırk kalpleriyle, bazen solgun beyaz tenlenleriyle, bazen de dünyaya kapatmış olan gözleriyle konuşurlar..." Derin bir nefes aldı " yalnızca insanlar bunları duyamıyorlar..." Yanımdan tekrar ayrılıp annesinin mezarına gitti mezara sarılarak "mutlu olduğunu biliyorum... Bende seni seviyorum anne" annesini sevmesi nedense beni fazla mutlu etmişti Okyanus elimi tutarak "Hadi gidelim " dedi yalnızca başımı salayarak onayladım. Konuşmak istedim annesi hakkımda Bir şeyler söylemek istedim ama ben ne anlarım ki evlat olmaktan anne nedir nereden bilebilirim ki? Evet rüzgâr benim annemdi ama... Annelik sadece saç sevmekle mi oluyordu? O an rüzgar sert bir şekilde esti, rüzgar onu sorguladığım için bana mı kızıyordu? Arkamızı döndüğümüzde Okyanus bir anda durdu "bir sorun mu var?" Diye sordum. Konuşmadı neler oluyordu
Sen konuşmazsan gözlerinin içi konuşur, anlatır...
Gözlerinin içine baktım korkuya bulanmış bir şaşkınlık şaşkınlığa bulanmış bir hüzün vardı. Gözlerinin baktığı yöne baktım mezarlığın kapısına bakıyordu kapıda duran bir kadın birde adam vardı ortalama benim yaşlarımdaydılar ikiside birbirine çok benziyordu köyü kahverengi gözleri ile Okyanus'a bakıyorlardı neler oluyordu Okyanus'un bunlara bu şekilde bakmasının sebebi neydi? Okyanus'un derin bir nefes aldığını duydum elimi daha sıkı tutarak yürümeye başladı. Sahi Okyanus elimi tutuyordu... İçimdeki ölü çiçeklerin hepsi bir anda canlanmak istedi, ne olur Okyanus ne olur elimi bırakma. Tanrım ne olur ne olur şu an sonsuz olsun.
Okyanus onlara doğru yaklaşmaya başladı onların yanına vardığında "kardeşlerim sizi görmeyeli çok olmuştu baya özlemişim sizi nasılsınız?" Bir dakika, bir dakika bunlar da mı Okyanus'un kardeşleriydi? Okyanus bu cümleyi öyle samimiyetsiz söylemişti ki küçük bir çocuk bile anlardı. Erkek olan tam azını açmış konuşacaktı ki Okyanus "Yada durun, sizin nasıl olup olmadığınız umurumda değil. Neden buraya geldiniz"? Okyanus bunları dedikten sonra ikisinin de yüzünde bıkın bir ifade oluştu ve ikisi de birbirine kenetlenmiş ellerimize baktı. Bir şey anlamaya çalışıyormuş gibiydiler
"Annemizi görmeye geldik... Bir sorun mu var Okyanus?" gerçekten de kardeşlerdi... Ama nasıl "O senin annen değil Saye! Benim annem, eskiden senin de annendi onu öldürene kadar!" Ne oluyordu? Bu ikisi Okyanus'un annesini mi öldürmüşlerdi? Hiç ama hiç bir şey anlamıyordum. Burada kendimi sığıntı gibi hissediyorum
Sığıntı
Gözlerimi kapattım neden bilmiyorum ama, kapattım. İsminin Saye olduğunu öğrendiğim kişinin sesini duydum "onu biz öldürmedik! Bunu anlamalısın Okyanus"
Şey, sanırım beynim Eror verdi.
Erkek olanın sesini duydum "Okyanus... tamam annemin ölümünde bizim de suçumuz var, ama biz öldürmedik" Okyanusun yürümeye başladığını hissettim çünkü kolum çekiliyordu. Gözlerimi açmadan yürümeye başladım.
✪✪✪
Bilmediğim bir yerde ikimizde öylece yürüyorduk ses etmeden, ellerimizi ayırmadan...
"Neler olduğunu bana anlatmaya ne dersin?" Diye sordum sessizliği bozarak sigarasını son bir kere içine çekerek yere attı ve başını yukarı doğru kaldırdı ve ardından ölü yıldızlarını ölü çiçeklerimle buluşturdu " sen öğren... Beni tanı" dedi
Bunu diyeceğini bildiğim için sorun etmedim. "Peki, tamam... Nereye gidiyoruz o zaman?" Omuz silkerek "eve, oradan da senin eve." Benim eve mi? Beni evime mi bırakacaktı? "Neden benim ev?" omuz silkti ve bir şey söylemedi... Bende söylemesi için ısrar etmedim, çünkü faydasız olacağını biliyordum.
Eve geldiğimizde Okyanus odasına hızlıca girdi. Saye ve Doruk'u gördükten sonra epeyce sinirli gözüküyordu sinirlenmek bile çok yakışıyor ona
Mutfaktan gelen güzel koku ve seslerle mutfağa yöneldim. Utku tekrardan tezgaha çıkmıştı Melisa ve Dolunay kek yapıyor
Efe ise... O dizine kadar gelen bir etek giymiş yerleri siliyordu... Gülmek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Utku yüksek bir sesle "çalışın marabalar!" diye bağırdı."Ne olurdu 'senin yüzünden ' deseydin" Efe oldukça sinirli gözüküyordu... Eh tabi bende onun yerinde olsam bende sinirlendim
Yalnız giydiği siyah, beyaz dantelli etek...
Gözüm giydiği eteğe tekrardan kayınca dudaklarımı tekrardan birbirine bastırdım fakat olmadı ve büyük bir kahkaha attım.
Ben... Gülüyor muydum...?
Güldüğümü anlayınca kahkaham kesildi ve yutkundum. Melisa "nereye gittiniz?" Ne diyecektim Okyanus onların bunu bilmesini istiyor muydu? "Şey...-" derken Okyanus arkamdan "hadi gidelim" dediğini duydum Utku bir anda tezgahtan yere zıplayarak "Ocean beni en çok senin dövdüğü unutmadım... bende gelicem!"
Benim için, onu dövmüş müydü?
Ah! Yine eski anılar... Ondan kalan küçük, ama beynimde büyük yer kaplayan anılar..
Okyanus onaylamış olacak ki Utku sevinçle yerinden zıpladı. Utku Efe'nin yanına koşarak bacağına tekme attı, Efe acıyla inlediğinde "Duydun mu Afgan kıç? Benide yanlarında götürecekler." Efe dişlerinin arasından "Afgan kıç ne lan?" Utku Efe'ye tekrardan vurduğunda Efe "duydum efendim! Duydum, duydum sizin adınıza çok sevindim" Utku göz devirerek "iyi halt ettin! Neyse seni azat ediyorum hadi git ahırına!" Şey...Utku neden bu kadar eğlenceli? Gitmek için arkamı döndüğümde Okyanus'a çarptım bana ölü gözlerle bakıyordu "anahtarını ver" itiraz etmeden verdim. Kendimi şey gibi hissediyorum, şey... Hiç gibi neden hissediyorum bunu bilmiyorum
Hiç olduğun için?
Başımı sallayarak içimdeki sesi onayladım "evet sanırım bu yüzden"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLAR SÖNÜYOR
ChickLitBu kitabı; Kaybolanlara,yıldızla, ayla güneşle, okyanusla, denizle, yağmurla konuşanlara, yaşamak için sebep arayanlara, korkmuşlara, son verenlere adıyorum