"Hoşgeldin Hoshi." Yüzündeki izlere rağmen bana gülümsüyordu. Benden çekinmiyordu.
"Hoşbuldum efendim, sizin huzurunuzda olmak büyük bir şeref."
Elini başıma uzattı ve saçlarımı okşadı. "Hoshi, benimleyken o bandanayı takmaman konusunda ne demiştim?" Sesindeki huzur... Ne derse yapabilirmişim gibi hissediyordum. Gözlerimden aldığım beyaz kumaşla beraber kapalı perdelerle gözlerim rahatça etrafındaki nesneleri ve karşısındaki adamı ayırt etti.
"Mor en çok sana yakışıyor, güzel kızım. Gözlerin bir mücevherden farksız," dedi ve elimi tuttu. "Üstün başarın ve gayretini kutlarım. Senin de artık kendine güvenmen gerekiyor."
"Seni Ay Hashirası olarak görmekten mutluluk duyarım."
Efendim, siz ne diyorsunuz böyle? Ben sadece acınası bir yaratıkken böyle bir ünvanı adımla nasıl yan yana getirebilirsiniz -
"Neler düşündüğünü biliyorum. Fakat, sen sıradan bir iblis değilsin." Gülümsemesi yayıldı. Sanki tekrar gördüğüm bir ışık misali gözlerimi kamaştırdı. "Kendi üzerinde olan kontrolün ve hala insani olan kalbini kendinin de kabul etmesinin zamanı geldi."
Yutkundum.
Ölmem gerekirken ne denli yükselmiştim böyle? Ellerime baktığımda soluk tenim ve sivri tırnaklarımdan nefret ettim. Dilimi ağzımda gezdirdiğimde köpek dişlerimin sivriliğinden iğrendim. Hele bir de geceleri zihnimde dolanan mide bulandırıcı dürtüler yok muydu? En çok onlardan nefret ediyordum.
Ama ben buydum.
Böyle yaratılmıştım.
Soyumun kara lekesiydim.
"Kyojiro ile konuştum. Buraya geliyor, ikinizin uzun süre sonra tekrar bir araya gelmesini istedim."
Beyaz kirpiklerini hareket ettirdi ve ayağa kalktı. "Kızlarım sana odanı hazırladılar. Geç, istirahat et."
*
*
*Üstümdeki yukatayla uğraşırken kenarda katladığım tulumum, kılıcım ve haorimden gözlerimi ayırmıyorum. Ertesi sabah, tam da bu bahçede diğer hashiralarla yüz yüze gelecektim. Bana o gözlerle bakacaklardı. Beni öldürmek isteyeceklerdi, kötü anıları canlanacak ve benden nefret edeceklerdi.
Böyle olması gerekiyordu.
"Sen... Sen bir iblissin!"
"Soyumuzun yüz karasısın!"
"Nasıl yapabildin ha? Anneni nasıl öldürebildin!"
Zihnimde tek yankılanan sözler bunlardı. Daha fazlası değil. Ne babamı, ne de annemi hatırlıyorum. İkisinin de yüzü yoktu anılarımda. Tek bildiğim, o adamın bana saldırışıydı. Ardından kurtarılışım.
Ne kadar da acınası, değil mi?
Böylesine bir iğrençlikten sonra bile, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyor olmam.
Ölmeliyim.
"Canım, korkma. Ben sana zarar vermeyece -"
Efendi ile ilk karşılaştığım zaman o şaşkınlığını hatırlıyorum. Ardından bana korkmadan yaklaşıyışını. Yanağımdan akan yaşı silip beni kucaklayışını.
Beyaz haorisinin kana bulanmasını umursamamıştı bile. Hatta, hashiraya beni savunmuş, sadece çocuk olduğumu söylemişti.
Çocuk, ama bir şeytan.
"O da bizim gibi bir insan. Neden annesinin ölümüne ağlasın ki?"
Şeytanların duyguları olmaz. Sadece ama sadece güçleri olur. Ne kadar kan, o kadar güç demektir. Ama efendi benim insan olduğumu hala savunuyordu.
Sahi, insan neydi ki?
*
*
*Aynaya baktım.
Gözbebeklerimin yavaşça nasıl irislerimde yuvarlandığını hissettim. Tırnaklarım kısalmış, dişlerim ise düzelmişti. Kızıla çalan kısa saçlarımı ellerim arasında şekil verdim.
İnsan gibi görünüyordum işte.
Üstüme haoirimi giydiğim gibi odadan çıktım. Bahçedeki gölge yere geçtim. Cildimdeki o iğne hissi hala varlığını sürdürüyordu. Lakin, bahçeye yavaşça gelen bir takım insanlarla derin bir nefes aldım.
Bu kısa sürecek. Hepimiz dağılacağız ve birinim ölüm haberini duyana kadar onları hatırlamayacağım bile.
Tahtada ilerleyen efendi ile herkesle beraber eğildik ve selam verdik. Pek sohbet fırsatı bırakmadan efendi gülümsedi. "Evlatlarım, sizi bugün aramızdaki yeni hashirayla tanışmanız için çağırdım."
Tüm gözleri üstümde hissettim.
Ama beni çağıran efendiye doğru hızlı adımlarla ilerledim ve verandadaki gölgede derin bir nefes aldım. "Takeuchi Hoshi, Ay Hashirası."
Herkes önümde eğilip doğrulduktan sonda efendimiz gülümsedi. "Akşam yemeğine kalın, rica ederim. Ardından da bir konuğumuz buraya gelecek, biliyorsunuz."
"Tch. Zaman kayıpları."
Sinirli görünen adama gözlerimi çevirdim. Göğsü açık, krem rengi saçları ve neredeyse tüm vücudu yaralarla kaplıydı. Efendimiz ayrıldığında pembeden yeşile uzanan saçları ile bana yaklaşan kadınla irkildim.
Gözleri yemyeşil, göğsü açık ve üstündeki beyaz haori onu tatlı göstermişti. Sakura Mochi gibi kokuyordu.
"Memnun oldum Hoshi-chan! Ben Kanroji Mitsuri, Aşk Hashirası'yım." Neşeden ödün vermeyen bir havası vardı. Gülümseye çalıştım. "Bende memnun oldum Kanroji-san."
"Ay nefesi mi?" İki gözü farklı renk olan ve boynundaki beyaz yılanı ile aynı renkteki ağzını örten sargılı adamın sesine kulak verdim. "Bu nefesi hiç duymadım."
"Iguro-san!" Kanroji-san fazlasıyla kızarmış bir halde adama dönmüştü. "Eski bir nefes tekniği, tek kullanan benim."
Bana şüpheyle baksa da o sinirli adam lafa girdi, "Her ne ise, sadece zaman kaybıydı bu toplantı. Şimdiye en az yirmi iblisi kılıcımdan geçirmiştim."
Fazla kana susamışlıktı bu.
"Ama Efendi Hazretleri'ne saygı göstermemiz gereken durumlar vardır Shinazugawa." Elinde kırmızı bir tespi ile ağlayan, cüsseli ve yaşça büyük olduğu anlaşılan adam söylediğinde Shinazugawa göz devirmekle yetindi. "Ben gidiyorum!"
Öfkesinin kokusunu alabilecek olmamla yutkundum. Fakat bana sevecen yaklaşan kadın tek tek işaret etti. Herkesi bana hevesle tanıtırken bana gülümseyen Rengoku'yla göz göze geldik. Bana gülümsediğinde gülümsedim.
"Oh, Rengoku-san ile tanışıyor musunuz?" Baş salladım, "Bir süre onun emrinde ilerledim. Ardından ayrıldık ama onu burada görmek çok hoş." Yanaklarını tuttu ve gülümsedi, "Ah! Bu çok tatlı!"
Hoshi - Yıldız demek
Kendisi bir iblis, fakat iblis olma durumuna yavaşça değineceğim (mantık çerçevesinde olmayabilir, şimdiden uyarayım)
Onun dışında, keyifli okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ブラッドムーン / Demon Slayer
Fanfiction"Güneş... Ne kadar sadist, ne kadar acımasız... Ne kadar güzel." - Kanlı Ay / Sanemi×Reader Profilimdeki linkten sizler için derlediğim şarkıları dinleyerek okuyabilirsiniz. 04.03.2023