Burada da yok.
Yaklaşık on katı kontrol etmiştim. Son kata geldiğimde tek bir oda kalmıştı ve emindim ki, bu iblis cidden fazla insan yemişti.
İçeri girdiğimde sanki bir damar yoluyla karşılaşmıştım, iblisin tüm bedeni ve organları buraya yığılmıştı. Merkeze ilerlediğimde atan bir kalpten farksız bir tümore benzeyen bir yapı vardı. Kılıcımı alıp tüm o kalbe bağlı olan damarları kesmeye başladım. Çok geçmeden, organ yerle buluştu. Damarlardan akan kan tozlaşmaya başlamıştı. İblis yokolurken atan kalp durdu ve toz oldu. Tapınağın penceresinden sızan gün ışığı ile neredeyse tüm geceyi bu alt ay iblise ayırmamızla derin bir nefes çektim.
Bu kaya çıkana kadar en az yüz iblis öldürmüştüm.
Aşağı inmek için pencereyi kullandım. Çatısından aşağı atladığım tapınağın girişine geldiğimde yara almış hashira ile göz göze geldik. Beyaz haorisinin sağ kolu bir sıyrık almıştı.
Kanının kokusu başımı döndürüyor...
"Amma yavaşsın, tüm geceyi bu aptal alt seviyeye ayırdık." Göz devirdiğimde omzumu tuttu ve sıkıca sıktı, "Hashira oldun diye beni küçümseyemezsin!"
"Sizi küçümsemiyorum."
Kaşları daha da ayıldı. Kolundaki yara dişlerimi kamaştırıyordu. Omzumu bıraktığında öfkeyle gerindi. Kendi sargılarımdan çıkartıp ona vermek için seslendim. "Shinazugawa-san, yaranız için."
Bana şaşkın şaşkın bakarken tükürdü, "Bana acımana ihtiyacım yok -"
"Size acıdığım falan yok, oylanmamın karşılığı olarak düşünün."
Sargıyı elimden aldığında haorisini çıkardı. Üniformasının önü zaten açıktı, kolunu çıkardığı gibi sol eliyle sarmaya başladı. Kargam o sırada yanıma süzüldü, yanındaki karganın da hashiranın olması ihtimaldi.
"Alt ayı yenmenizi tebrik ederim, tebrik ederim!" Kargamın başını hafifçe okşadım. "Kasaba çevresindeki iblisleri yoket! Yoket!"
Ne yani? Daha var mı?
Shinazugawa-san'ın kargası da aynı şekilde öttüğünde yutkundum. Bu adamla bir arada mı kalmamız gerekecekti yani? Hem de iki hashiranın aynı göreve gönderilmesi ne kadar uygundu ki?
"Tch, bu veletle bir de..."
Sensin velet, yarım akıllı. Ben bile yaralanmadım, sen kendine bak, hashira olacaksın bir de.
Kendisi yarasını sardıktan sonra üniformasının kolunu ve haoirisini üstüne geçirdi ve ayaklandı. "Sanırım bu alt ay için çalışan iblisler var çevrede."
"Yani?"
Bana kabaca cevap verdiğinde sabır diledim. Bir insan ne kadar küstah olabilirdi?
"Tapınağa girdiğimde bir tünel buldum. Dallanmış bir tünel, tahminimce kasabaya iniyor." Taş patikada ilerlerken sesini çıkarmadı. Bende gözlerime beyaz bandanamı taktım. Beni izlerken neden taktığımı sormasını bekledim ama beklediğim gibi sormadı.
Demek çeneni kapatmayı seçtin. Pekala, bana uyar.
Pek uzun denmeyecek bir yolu inip kasabaya ulaştığımızda çevredeki insanların korkmaması için kılıcımı sırtıma astım. Zaten gündüz vaktiydi. Ama köylüler belli ki yanımdaki adamdan çekinmişlerdi. Yani, kim çekinmez ki, yüzündeki yaralar ve kaba saba cüssesi malum...
"Aynı handan oda tutmamız iletişim için daha iyi." Ona söylediğimde zerre umursamadı. Derin bir nefes aldım, bu adam sadece vahşilik söz konusu olunca mı ağzı laf yapardı? Hashira toplantısında en az konuşan neredeyse oydu, sis hashirası çocuk haricinde. Diğerleri benimle iki çift laf etmişti, formaliteden en azından ama o tek kelime etmemişti neredeyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ブラッドムーン / Demon Slayer
Fanfiction"Güneş... Ne kadar sadist, ne kadar acımasız... Ne kadar güzel." - Kanlı Ay / Sanemi×Reader Profilimdeki linkten sizler için derlediğim şarkıları dinleyerek okuyabilirsiniz. 04.03.2023