Dangerous Love!

Dangerous Love! 10. Bölüm

İki ay sonra...

Dışarıda çok şiddetli bir şekilde yağmur yağıyordu. Yağan yağmura eşlik eden şimşek sesleri de beni fazlasıyla ürkütüyordu. Saat öğleden sonra iki olmasına rağmen hava fazlasıyla karanlıktı. Bu eve geleli iki ay olmuştu ve sanırım alışmıştım. Steph ile bir hafta önce konuşmuş ve onu da rahatlatmıştım. Rahattım, giysilerim getirilmişti. Alexis ile kardeş gibiydik. Justin... O adam... Ben ona aşık olmuştum. Bunu iki gün önce Justin hastalandığında fark etmiştim. O acı çekerken benim kalbime bıçaklar saplanıyordu, ağlamak istiyordum. İşte, ben o adama fena halde aşık olmuştum. Masada duran kahvemi alıp bir yudum içtim fakat canımın artık kahve istemediğini fark edince kahveyi orada bırakıp yukarı çıktım.

Evde yalnızca Justin ile ikimiz vardık. O uyuyordu, bense amaçsızca etrafta dolanıyordum. Birden duyduğum piano sesleriyle irkildim. Justin? Hızlı adımlarla odasına ilerledim. Şimdi pianonun çıkardığı yumuşak sesleri daha net duyuyordum. Kapısını tıklattım ve gir demesini beklemeden içeri girdim. O... Kaşlarını çatmış, ayağını yere yavaşça vuruyor ve çok odaklanmış bir şekilde parmaklarını tuşlarda gezdiriyordu. Sanırım beni fark etmemişti. Sessizce, "Justin?" diye seslendim. Aniden gözleri bana döndü ve piano sesi kesildi.

"Ne var?" Kısık sesi bu iki kelimelik cümleyi bile kurmaya zorlanmıştı. Kalbim parçalandı, fena hastaydı.

"Şey... Uyuyorsun sandım, ben... piano sesini duyunca..." Konuşamıyordum. Üstü çıplaktı, yalnızca altında gri bir eşofman altı vardı. Çok... etkilenmiştim.

"Buraya gel." Sesi bu kez fısıldar gibi çıkmıştı. Dediğine uyup yanına yaklaştım, ayağa kalkmıştı ve aramızda sadece bir adım vardı. Bu bile nabzımı hızlandırmaya yetmişti.

Kollarımdan kavradı ve beni kendine çekti, şuan arada iki santimetre ya vardı ya da yoktu. Kalbim sanki daha fazla atabilirmiş gibi gümlüyordu.

Neden olduğunu anlamadığım bir şekilde gülmeye başladı. Öylece kalakaldım, öyle güzel gülüyordu ki... "Kalbin," dedi, "çok hızlı atıyor." Gözlerini gözlerimden çekmeden ellerimi kavradı ve dudaklarına götürdü. Dudakları kızarmıştı ve adeta yanıyordu! Boşta olan elimi alnına götürdüm. Yüce Tanrım... O yanıyordu.

"Justin sen yanıyorsun!" diye çığlığı bastım. Anlamadığım bir şeyler zırvalayıp gülmeye devam etti. Hemen kolundan tutup odasında bulunan mini banyoya soktum onu. Duşa kabini açtım ve soğuk suyun başımızdan akmasına izin verdim. "Siktir!" diye bağırıp suyun altından çıkmaya çalıştı. "Lanet olsun Maicy, şu siktiğimin kolunu bırak!"

Aptal, yanıyordu. Eğer piano sesine gelmeseydim havale bile geçirebilirdi. Gözlerim doldu ama suyun altında olduğumdan gözyaşlarım suya karışıp öylece aktı. Su fazlasıyla soğuktu, titremeye başlamıştım. Justin beni itiyordu ki o an cesaretin doruklarına ulaşıp dudaklarına yapıştım. Bir an durdu ama sonra karşılık vermeye başladı. Bu... Lanet olsun harikaydı! Ellerini ıslak saçlarıma daldırdı. Oradan boynuma, omuzlarıma ve belime... Beni sertçe kendine bastırınca inledim. Bu onu tahrik etti ve dudaklarımı ısırmaya başladı. Nefes alamayınca geri çekilmek zorunda kaldım. Nefes nefeseydik.

"Sen..." diye fısıldadı. "Bana ne yaptın öyle?"

Çok utanıyordum, yerin dibine girmek üzereydim. Dudaklarımı ısırmaya başlamıştım.

Çenemi tuttu va öne eğilmiş başımı kaldırdı yavaşça. Ne oluyor demeye kalmadan dudaklarımı bu kez o esir aldı... Justin beni öpüyordu, hem de çok... tutkulu?

Şaşkınlığımı üzerimden atıp ellerimi yüzüne götürdüm ve dudaklarımı araladım. Bu onu cesaretlendirdi ve kısa şortumun açıkta bıraktığı bacaklarımı okşamaya başladı. Diğer eli de üzerime yapışan tişörtü sıyırıp çıklak tenimde gezintiye çıktı.

Şuan suyun soğukluğu umurumuzda bile değildi. Hatta vücudumun alev aldığını göz önünde bulundurursak iyiydi bile. Justin suyu kapatıp beni tek hamlede kucağına aldı ve fısıldadı.

"Seni istiyorum!" Durdu ve devam etti. "Seni delicesine istiyorum küçük kız."