Acı...
Kolum çok acıyordu. Ve başım. Ve karnım. Ve... Bomba!
Hemen gözlerimi araladım. Ve onu gördüm. Justin. Tanrım! Üzerimdeydi! Kolumun acısına aldırmadan onu yavaşça üzerimden itip yere yatmasını sağladım. Yüzünde dumandan dolayı siyah lekeler vardı.
Başımı kaldırıp çiftlik evine baktığımda ateşler yükseldiğini gördüm. Yanma seslerinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Çocuklar? Onlar da gelmişti muhtemelen. Peki onlar neredeydi?
Boğazımı temizleyip Justin'e seslendim.
"Justin?"
"..."
"Hey? Justin?"
"..."
Korkuyla elimi kalbine götürdüm. Ve elimi hafifçe titreten kalp atışlarını hissedip rahatladım. Yaşıyordu. Tekrar seslendim.
"Justin? Lütfen gözlerini aç." Yaralı olmayan kolumdaki elimle bedenini hafifçe sarstım. Ve aniden gözlerini açtı.
"Neler oluyor?" Bilinci yeni geldiği için sesi boğuk çıkmıştı.
"B-bomba. Bomba patladı."
"Siktir." Kaşlarını çatıp yerinde doğruldu. "İyi misin?"
"Şey... evet. Teşekkürler."
Buraya gelip beni kurtarmıştı. Bu adam benim hayatımı kurtarmıştı. Eğer gelip beni kurtarmasaydı şuan o evin içinde yanan eşyalara ben de eşlik edecektim. Justin'e bir can borcum vardı.
"Çocuklar..." diye fısıldadı. Ve hışımla ayağa kalktı. "Gidiyoruz, acele et."
Yerimden kalkmaya çalıştım ama kolum acısını daha fazla gösterince yerimde kalktım. Justin anlamış olacak ki bana elini uzattı. Yaralı olmayan elimle elini tutttum. Elini tuttum. Elini tuttum. Bu... bu çok... ah... her neyse.
Ben de ağaya kalktığım anda elimi bıraktı ve çıkışa doğru yürümeye başladı. İleride arabaları gördüm. Çocuklar buralarda olmalıydılar.
"Etrafa bak. Onları görürsen haber ver," dedi. Onaylarcasına kafamı salladım.
Etrafa bakınmaya yeni başlamışken çalıların arkasında pembe bir kumaş gördüm. Hemen oraya doğru gittiğimde onun bir ceket olduğunu anladım. Alexis! Tanrım. Ceketin içinde o vardı. Yanına ulaştığımda ona doğru seslendim.
"Alexis? Alexis uyan!"
Bir şeyler mırıldandı ve gözlerini araladı. Beni gördüğünde gözleri kocaman olmuştu.
"Yüce Tanrım! Maicy! İyi misin sen?!"
"İyiyim. Sadece kolum acıyor. Bu arada diğerleri nerede?"
"Justin bize bombanın olduğunu söyledi ve hemen evden kendimizi dışarı attık. Buralarda olmalılar. Matt... Matt!" Aceleyle yerinden kalktı.
"Matt! Matt! Tanrım! Matt neredesin?!" Çılgınca etrafta koşuyordu.
Ve o anda Justin'in Matthew ve diğer çocuklarla birlikte bize doğru geldiklerini gördüm. Alexis hemen Matthew'e sarıldı. Burnunu çekmesinden ağladığını anlamıştım.
"Tanrım! Sana bir şey oldu sanmıştım." Matthew iki eliyle Alexis'in başını kavradı.
"Sana veda etmeden ölmem güzelim." Sırıttı. Ve gözleri beni buldu.
"Hey, Molly. Sen de iyi misin?"
Molly demesine aldırmadım. Ne de olsa canlarını benim için tehlikeye atmışlardı.
"Teşekkürler. İyiyim. Sayenizde." Mahcup bir şekilde onlara bakıyordum. Ryan yanıma gelip kolinu omzuma attı ve, "Hayır Molly'ciğim. Sakın öyle düşünme. Sana bir şey olmasına izin verseydik dünya senin gibi bir güzellikten mahrum kalırdı, öyle değil mi?" Böyle demesine sırıttım ve,"Az kalsın benim yüzümden bu dünya senin gibi bir oburdan mahrum kalacaktı." Bu dediğime gülüp saçlarımı karıştırdı. Bu samimiliği sevmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerous Love!
Teen FictionAilesiz ve normal bir yaşamı olan Maicy... Normal bir yaşamla alakası olamayan, Stratford'un lideri Justin... Kaderin bir oyunuyla, birbirine tamamen zıt bu iki genç karşılaşacaktır. Ve sonra ortaya ölümsüz bir aşk çıkacaktır. Maicy ve Justin'in bu...